Saturday, June 30, 2012

but I'm so exotic I'm so erotic, 'cause I come from the Planet Paprika


havanın açtığı günlerde zürichte yaşam şahane diyorum, böyle büyük bir göl devamında nehir... boş bulduğun yerden atlayabiliyorsun suya, sokakta ya da hatta işe mayoyu içe giyip gitmek zerre sorun değil, çok geç saate kalmadıkça bisiklet kiralamak ücretsiz... evet bazen bir an geliyor bir ütopyada yaşadığımı sanıyorum, sonra gayet sıradan bir yerden alınmış sıradan kahveye 7 frank veriyorum (14 lira) ve rüyadan uyanıyorum.
(sırf zürih değil, isviçrede neredeyse her boş bulduğun yerden suya atlamak serbesti ki nasıl güzel bir serbestlikmiş bu, bildiğin sahil kasabası motivasyonunu enerjisini hevesini ne derseniz artık alıyor insan)

havalar şu şekilde geçti haziranda: 5 gün yağmur-2 gün güneş... ve buraya geldiğimden beri her bir temmuz yağmurluydu, bakalım bu sene bir süpriz yapacak mı , zira hafta iki gün güneş kontenjanını doldurdu.

temmuz genelde yağmur ayı demiş miydim ki hiç önceden?



peki ya shantelin new york konseri için amerikadan vize alamadığını?

Wednesday, June 27, 2012

bana kadar

üzülüyor diye üzülmek mi?...


Seni sevdiğimdendir gelirim ben bu yere
... 
Dağlar bilmez
Dostlar bilir


 bilir de anlamazmışlar.
"sevmiyorum balıkesiri, balıkesirlileri" derken, düşünmeden ciddiye mi aldınız yoksa beni?



-


onları bırak da,ya sen...niye böyle oldun ki? iyileşmen gerekiyordu? daha iki hafta önce güzel güzel anlatıyordun...

Wednesday, June 20, 2012

...

Üzülme! der Mevlana...ve devam eder.....kaybettiğin her şey başka bir surette geri döner!



















ne gelen var ne dönen?







ayağımın suya değdiği yerde bir gökyüzü istiyorum şımarıklık olmayacaksa eğer, karşımda engel misali bir tepe görmek yerine, ve suda az biraz iyot kokusu

Sunday, June 17, 2012

vitrin mankeni

korkmak demişken, evin yakınlarındaki bir mağazadaki şu mankenler de ürkütücü değil mi? bildiğin kart zampara tiplemeleriyle hangi müşteri kitlesini hedefliyorlar bilmek istemiyorum.


"rüyalarımızı kim kuruyor ve veriyor?"

rüyalar, ertesi gece insanı uyutmamaya teşvik edebilecek kadar etkileyici olmamalı .ya da en güzeli iyi ya da kötü hatırlamak istemiyorum onları.

biraz hayatta da böyle davranmaya başladım, bazı şeyler var iyi anları getirecek, ama arkasından az çok öngörebildiğim kötü anları da..hiç yaşanmasını tercih etmeye başladım sanki. bir düzene ulaşana kadar da sanırım böyle gitmek niyetindeyim, kaçırdığıma değer miydiler kafamda, arkalarda ama aralarda öne çıkarak.





işin daha da rahatsız eden yanı, sen birini rüyanda görürken ve için ezilirken, karşı tarafın da seni rüyasında ağlarken görmesi


belki de iyi hissedebilmek adına eskiler dinledim durdum, sonra zülfü livaneliye takıldım, küçüklüğün parçalarından yol eşlikçilerinden, kaset devrinden, hatta şarkıların ileri geri sarılma yetisinin edinilmediği devirden... cümle kurma yetisinin kaybedildiği bir saatten kendime bir not işte sadece, ikinci defa "niye gördüm ki" detirden bir rüyayı unutmamak adına..







biraz olsun, bir an önce olsun, azıcık iyileşsen?


Friday, June 15, 2012

ey sevgili yurtdışı yolcusu,

pasaportun hazır mı?



değilse şahane bir haber seni bekler : pasaport krizi

özetle, ihale hatası yüzünden devletin elinde defter bitmiş, defter bitince pasaport verememiş, pasaport veremeyince ama yazın da gelip milletin ramazan öncesi kaçamak yapmak istemesiyle olaylar şenlenmiş şenlenmiş...



seyahat özgürlüğü grubu, pasaport harcına vize düzenlemelerin karşı çıkmaktan bıkmasa da, şu defterin bitmesi olayıyla ben artık neye karşı çıkacağımı şaşırdım bir an.

öyle 2günde teslim gibi "hızlı" olaylara güvenmemeli tabi, malum "burası türkiye". öfff klişe mlişe , dedirtiyorlar adama... ya, hani öyle şeyler oluyor ki, evet aslında pasaport defteri bitebilir tabi, diye karşılıyor artık insan. ki burdan üste de çıkabilirler, evet ekonomimiz çılgın oldu tavan yaptı insanımızı yurtdışında para savurmaktan men eden tek şey bizim defter veremiyor oluşumuz falan gibi açıklamaları bekliyorum ben. belki iki günde yeni bi düzenleme de yaparlar, hacca gideceklerin pasaport almasına gerek yok diye, tekrar mutlu mesut günlerimize döneriz.

geçen seneden biliyorum ki çoook sinir bozucu bir şey planını yaptığın,biletini aldığın geziyi, parasını da bayılmaya razı olduğun ama edinemediğin bir defter için iptal etmek

Wednesday, June 13, 2012

ergene




üşendim yazmaya... eskiden "herkes kendi evinin önünü süpürse" serzenişleri vardı.. herkes kendi memleketini temiz tutma derdine düşse olarak değiştirsek ya? kaz dağları-ergene-istanbul, üçü de mahvediliyor

ergene konusunda da, herkesin yolu bir gün sıcaklar bastırdığında uzunköprünün o uzuuuun köprüsünden geçse ve görseler o ayçiçek tarlaları çeltik tarlalarının sularının aslı nerden ne halde ve kokuda geçiyor.





ve daha önce milliyette çıkan, gündöndü belgeselinden de bahsedilen bir röportajdan alıntı: (yavuz dizdarın her açıklamasına katılmasam da bu ergene konusunda karşı çıkamayacağım)
"http://gundem.milliyet.com.tr/-saglikli-diye-yediginiz-tavuklar-tavuk-degil-/gundem/gundemdetay/04.04.2012/1523826/default.htmİZLEYENLERİN DONA KALDIĞI BİR BELGESEL ÇEKİLDİ AMA TÜRKİYE'DE GÖSTERİLMEDİ"
- Ben izlemedim o filmi...
İzleyemedik, çünkü henüz Türkiye’de gösterilmedi. Kısa versiyonu Marsilya’da bir çevre filmleri festivaline gitti. İzleyenler o kadar etkilenmiş ki, film bittiğinde alkışlayamamışlar, alkışlayacak halleri kalmamış. Deri fabrikalarından çıkan o atık suyun köpükler halinde Ergene’ye bırakılmasını ve bu yüzden ortaya çıkan çevre felaketini öyle bir göstermiş ki film dona kalmışlar... Çiftçi geliyorTrakya’dan, Ergene’den, hepsi hastalarımız zaten bunların. “Hocam” diyor, “15 tane sığırımız geçenlerde öldü. Daha önce de bir 15 tane ölmüştü zaten...” Onbeşer, onbeşer ölüyor hayvanlar. Ama “Aşı reaksiyonu oluştu da ondan” diyorlarmış.
"BAKANLIK 'ÇOK SİGARA İÇİYORLAR, KANSER OLUYORLAR' DİYOR, GERÇEK ÖYLE DEĞİL"
- Kimler diyormuş?
Tarım Bakanlığı yetkilileri! Böyle aşı reaksiyonu oluşmaz. Bunlar bir şeyin üzerini örtme çabaları. Bir aşıda üretim sorunu varsa, zaten o 15 hayvanı değil, çok daha fazlasını etkiler. Bu aşıyla ilgili olan bir durum değil. O çevrede muhtemelen hayvanlar su içerken ya da otlanırken çevreden aldıkları toksinle kaybedildiler. Bir arkadaşımız gitti bölgeye, “Kimse konuşmak istemiyor, korkuyor” diyor. Trakya Üniversitesi’nden öğretim üyesi bir başka arkadaşımız bölgedeki kanserli insanların dokularında ağır metal analizine bakmış, çok yüksek bulmuş... CNN Türk’te yayınlanmış bir canlı yayının bandını izledim. Devletin söylediği şey, “Çok sigara içiyorlar, çok alkol tüketiyorlar, bu kanserler o yüzden.” Halbuki adam anlatıyor, kızı dereye düşmüş, boğulmuş, peşinden gitmiş, girdiği yere kadar bacakları cılk yara. Bu düzeyde bir kirlilik var Ergene’de. Baktığınızda temiz görünüyor ama adamın girdiği yere kadar bacakları ülsere olmuş. Sonuç? Adamın o yaraları iyileşmiyor. Adam yaşıyorsa da şansa yaşıyor. Bu, o bölgede yaşayan diğer insanlar için de geçerli. Bunun öyle sigarayla, alkolle falan kapatılacak bir yanı yok. Bir de oradan ürün geliyor, o ürünün nereye gittiği belli değil.
"PİRİNÇ, AYÇEKİRDEĞİ VE BUĞDAY'DA 2 İLA 8 KAR YÜKSEK KURŞUN ÇIKTI"- Gelen ürün ne?
Üç ürün geliyor. Pirinç, ayçekirdeği, buğday... Kadmiyum ve kurşun analizlerini yaptırdık. İzin verilenden 2 ila 8 kat yüksek çıktı! Şimdi bu ürün nereye gitti, kim yedi? Bunların hiçbirini bilmiyoruz. Bakanlık her ürünü birebir denetleyemez, orada hakkını verelim. Ama şu önemli; ürüne püskürtülerek kullanılan tarım ilaçları herhalükârda çok kullanılmadıkları zaman kabuğun soyulması, hatta meyvenin sebzenin iyi yıkanılmasıyla uzaklaştırılıyor. Sorun ot ilacında. Çünkü ot ilacından meyve ağacı etkilenmiyor ama onu bünyesine alıyor. Biyolojik sistem bunu içinde biriktiriyor. Bu insanda bir tümör oluşumuna da neden olabilir, hayvanların kaybedilmesine de... Bu ot ilacını, glifosatı pek çok ülke vahşi doğaya da atıyor. Ot kontrolü diye. Nedeni bilmiyorum."


son olarak, yeter be ya! http://www.yeterbeyaa.org/

"MÜCADELELER
* Çorlu Tehlikeli Atık Tesisine Hayır Platformu
* Ergene İnisiyatifi 
* Aşağı Sevindikli Termik Santral Mücadelesi 
* Şarköy Termik Santraline Hayır Platformu"

Monday, June 11, 2012

gidelim burdan lala. isviçrelilililililililerle olmasın ama.

(bir yaziyi 3 defa yazmaya kalkisip da basina bir isler gelip durmasi...)




bazi seyler var, kücükler ama hayatimin kiymetlisiler, o kadar kücükler ki muhtemelen cok az kisi onlara böyle deger veriyordur. Bu yüzden muhtemelen, kiymetlim onlar benim, adlandirmazsam belirtmezsem kimse farkina varmayacak sanki..
Mesela son kiymetlilerimden biri de kalbin böcüü. Bitmesin diye öyle sindire sindire okuyorum ki,öpücük baligin gelmeyeyim diye.. Isin komik kismi cogu zaten bildik yazilar,ama yine de ilkmis gibi okuyorum seviniyorum, gülüyorum, hüzünleniyorum, fabrigada agladim bile..


diyorum ya ara ara, ortak zevklere sahip oldugum birileri pek yok burada. hadi tamam muzik konusunda var biraz ama edebiyat ya da sinema kayip.. Dolayisiyla bu konular uzerine okumayi sevsem de konusmaya konusmaya konusmayi (ve belki yazmayi?3ayni kelime??) unutmus gibiyim.. 


Oysa ne kadar isterdim atilla atalayin hikayelerinin de etrafimdakilerce okunmasini, küüden kürk mantolu madonnayi cikarmak misali etki yaratmasini, ironinin arkasindaki hüznün bilinmesini, deliler denizi demenin anlamli olmasini, bagaj ya da dolaplarin sadece esya saklamak icin kullanilmayabileceginin kavranmasini..


Turkce konusanlarla basaramasam da lab.daki isvicreliye ufaktan asilamaya basladim mi ne? Yok, atilla atalay degil. Benim basarim da sayamam zaten bunu,müzigin evrenselligi mi demeli?.. Lab.daki isviceli önceki gun gayet turkce olan büyük ev ablukada sarkilarina eslik ediyordu, iyi mi.. Ilk dinleyisiydi ustelik. Demirhan baylanin ritmini sevmisti oncesinde de.. Lab ortami olunca ben de cocugu kobay yerine mi koydum ne... 




Diyip baska deryalara yelken aciyorum heman. Simdi avrupa toplumu malum ölene kadar cocuguna bakma hevesinde degil (sonrasinda da cocuk ayni seyi anasina babasina yapiyor ki bu baska yazinin konusu). Dolayisiyla ogrenciler genelde calisiyor egitimlerinin yani ya da arasinda. Isvicrede de bu boyle,hatta sanki daha ekstrem, ailemle paylastigim evde odam icin kira vermek zorunda degilim diye ovünen tanidigim universite ogrenciler var.( ne kadar sasirmistim ilk baslarda...) baba parasi yiyen de var o ayri, belirteyim bunu ailesinden gecimini saglayan degil demek istedigim para harcamanin limitlerini zorlayanlari kastediyorum..


Neyse, bu calisan ogrenciler.... Universite egitimi zor burada, bizdeki gibi son geceyi gectim son hafta veya son ay calismayla zar zor kurtariliyor dersler,hatta kurtarilamiyor. Ama bu zorlugun yaninda da calismak zorunda olan buyuk bir  kesim var. Iste okulda calisiyorlar (bizdeki ogrencilerden daha fazlasi okulda calısiyor, ve insan gibi para aliyorlar, bizde oldugu gibi sadaka mi maas mi gibi degil), restoran-cafelerde, ofislerde, sirketlerde... Bir iki ay onceki universite dergisinde gecmişti konusu (bastaki nota burada geliyorum. yazip yazip durdum burdan sonrasini, sinir oldum kaydetmemis hic,oysaki ozene bozene detayla rakamla yazmistim. tamam tamam, donuyorum konuya). Ordaki makalelerden biri ogrenci islerinden biri uzerineydi.. Makaleye gore isvicre ve almanyada ogrencilerin ucte biri para karsılıgı seks veya eskortluk yapiyormus. Yuh dedim, bu islerin ozellikle sosyal bilimler okuyan ogrenciler arasinda yaygin oldugunu biliyordum, hatta gazelerde ozel kosesi var bu tipte eleman(?) arayanlarin, ama 1/3!... cok yuksek bir rakam! ben degil, sen de degilse o yakinliginda.. Mesela o makalede roportajlardan biri eth zurich makina bolumunde okuyan bir erkekle yapilmisti. Cocuk diyor ki, bolum cok agir (gercekten zor), derslerden calismaya vaktim kalmadigi icin kisa surede yuksek miktarda para kazanabildigim icin basladim bu ise. ilk basta sadece kadinlarla beraber oluyormus, sonra bir adamdan teklif gelmis, bir tereddut etmis ama teklif ettigi para cok yuksek olunca, adamin tipi de normal olunca artık resimlerden tipini begendigi herkesle calismaya baslamis. Okul bittikten sonra kesinlikle bu isi yapmak niyetinde degilmis. 


Bir diger roportaj da uni zurichtendi galiba, iste bir kizla. Hadi otekinin bahanesi ne bileyim zor durumda kalmak, caresiz kalmak baska bir sey diyip kabullenebiliyorum, ama bu kiz diyor ki (eskortluk yapiyormus is adamlarina) para harcamayi, luks yerlerde yiyip icmeyi, marka kiyafetler giymeyi, erkeklerin bana bakisini seviyorum,ustune bir de gece iyi seksle bitiyor. Cok fazla acik sozluymus kizimiz ama benim bildigim duydugum cogu hikaye de buna benzerdi. 




Nasi toparlayacagimi bilemedim simdi konuyu.  ütopyalar guzeldir diyeyim bari....







karar veremiyorum orjinali mi ceylan ertem versiyonu mu daha güzel... aynı şarkı farklı hisler


Zaten bir yere gitmediğimden beni yine braktıkları yerde buladular, kapılarımı kilitleyip kaçamadım. Onlarca kez atılma durumuna geldiğim bir okulda inatla okudum. Beceremeyip de yenilip gidersem olmazdı. Kimi zaman, batan bir gemiyi en son terketmenin acıklı artisliğine özendim. Fareler önden tüydü, ben kendimi kamarama kilitleyip o gemiye öyküler yazdım. Sonunda hayalet gemilerim oldu, ruhları çoktan gitmiş bir kaç tane de cesedim.


"sen hiç gepgece denize girdin mi? dolunay şavkıyorken hem de...girdim işte ben...yine hiçbirinin ruhu duymadı..."



(hayır illa sakar yönüm su yüzüne çıkacak ya, öle de yazıyordum kimsenin ruhu o kadar duymadı)

merak ediyorum gidebildi mi, veya gidememelerle bir derdi mi var deliler denizinde dalgalanasıcanın

Sunday, June 10, 2012

çıralı

çok kızgınım.
ne doğru gidiyor ki denebilir ama iyiden iyiye zıvanadan çıkıldı, doğayı tarihi korumayı falan geçtim artık insanların yaşam alanlarına saygı kalmadı, bu kızdırıyor beni.

çıralı dedim... olimposu pek sevemedim ben, ama yanıbaşındaki çıralının sahilini, pansiyonları, portakal bahçelerini genel olarak pek severim. ama burası da birilerine peşkeş çekme-para kazandırma sevdasına talan edilme riskiyle karşılaşan yerlerdenmiş meğerse..

"Çıralı'da 2007 yılında işletme ruhsatı verilen ve 2B kapsamında olan ancak bu tarihten sonra işletme ruhsatları iptal edilerek orman arazisi kapsamına alınan 118'i işletme kalanı da ev olmak üzere 400'e yakın yapı yapılan değişiklikle kaçak sınıfına girdi. Yargı sürecinin sona ermesinin ardından işletme ruhsatlarının olmasına rağmen yıkım işlemi başladı. http://www.hurriyet.com.tr/gundem/20508347.asp"
"Antalya'nın Kemer İlçesi'nde dünyaca ünlü Çıralı Plajı'nın 18 dönümlük alanını 10 yıllığına kiralayan turizm firmasının bölgeyi tel örgüyle çevirmesine tepki büyüyor
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1078704&CategoryID=85"

hürriyetten melis alphan ise "çıralı'da gerçekte ne oluyor", "çıralı'da kirli pazarlıklar başladı" başlıklı yazılarıyla durumu güzel özetlemiş:
(http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/20555220.asp
http://www.hurriyet.com.tr/magazin/yazarlar/20616282.asp?yazarid=350&hid=20618220)


tabi ki tek çıralı değil, o kadar çok proje varki şu ara özü doğayı talan etme olan, insanın içi acıyor, kızıyor, kızdığıyla veya uzaktan izlediğiyle kalıyor, bu sefer de kendine kızıyor...



gece eklemesi: bir de, kürtajın yasaklanması dalaveresi gibi konular arasında gündeme bile gelemeyen haremlik selamlık hastaneler, ve zaten apaza düşürülmüş gençlik kamplarının kız kampları ve erkek kampları olarak tamamen ayrılması var ki kızmaktan öte tepemi attırıyor bunlar!

Friday, June 8, 2012

hüt obig Räge möglich

yeni farkettim, wundergroundun dili bilglsayar ayarlarina gore otomatik degisiyor, ama mesela ben bunu okul bilgisayarlarinda falan hep hochdeutsch olarak algilamistim, megersem gayet diyalekt kullaniyormus keratalar...



merak ettim acaba bernden girince bern diyalektine gore mi yaziyor...mesela teilwiis degil, tiiilwiiis olarak duzeltesim geldi benim etrafimdakilerin diyalektine göre

bayadir havalardan sikayet etmemistim sanirim? yagmura serine soguga alistigimdan olsa gerek. gunesli gunleri sayabiliyoruz hala, gecen cumartesi, ondan onceki hafta sali falan diye. kalani hep bi yagmur iste...

Tuesday, June 5, 2012

almanca arabesk fantazi pop alaturka romen vs..


sevdim posterini :)

bu adam çıktı şimdi isviçrede. yani şimdilerde mi bilmiyorum da yeni gördüğüm bu posterlere koptum ben. yeniden ziyade algıda seçicilik de olabilir, zira daha cuma günü lab.da isviçreli biriyle, benim elimde kardeşin biriktirdiği uykusuz ya da penguenlerden birinden konu açılınca konuşuyorduk, işte bu da müslümü duydun mu isviçreli komedyen dedi. daha önce bir yerlerde bahsetmiştim bu almanyadaki türk kökenli komedyenler beni pek fazla güldürmüyor diye.bu müslüme de - çocuk da 'süper değil ama idare eder' diyince- hiç sulanmadım. 
ama bugün gördüğüm bu posterlere kayıtsız kalamadım. güzel la, güldürdü beni görünce..

şarkı da veya klip içinse işte eh derim, komik bulmadım ama bir iki dinlenir dinletilir. diğer bir iki şarkısını da dinleyince bana grup vitamin i hatırlattı baya baya (özellikle şu erik  -sevdim sanki sözlerini, bunu demeden geçemeyeceğim-). ama işte isviçre doksanlarda bir grup vitamin devri geçirmediği için sevilebilir burada bilmem ki... komedyenmiş de adam zaten, daha ne yapsın ki gerçi... 


google layınca gördüm ki baya da dikkate alınmış semih yavsaner a.k.a müslüm (en azından bern de).

«Müslüm sagt, was viele denken»
«Alle lieben Müslüm, selbst die Bären»

öyle işte. sıkılmadıysanız türk efektli almancalardan, gayet renklisini müslüm sunmakta sanki.