Friday, September 14, 2012

stresa

şöyle bi son yazdıklarıma baktım da ne içim kararmış, ne kadar bunalım ne kadar ergen tripli bi yer olmuş burası... halbusi ters giden şeyler olsa da hep de böylesi sıkılmıyorum ki...
gerçi rakamlara bakınca okunuyormuş gibi gözükse de kimse yorum yapmadığından iyice kişisel alnım olarak benimseyip atıp tutuyorum işte..


stresa dan bahsedeyim dedim, azıcık psikolojimin normal olduğuna dair sinyaller vereyim, hem çok bahseden de olmamış sanki. gidiş-dönüşü 30 franka kapattığım için pek seviyorum isviçrenin gerçekten de avrupanın göbeğinde olmasını.

isviçrenin göllerine de hayranım. türkiyede ve hırvatistanda göle yanaşma durumlarım olmuştu ve durgun sudan nefret edebilirim şeklinde bir izlenime kapılmıştım. ama isviçrede suda mı keramet var onu temiz tutmalarda mı bilmiyorum gölleri denizin eksikliğini kapatıyor aslında. zürich gölü, leman (cenevre), lugano, como, maggiore, konstanz, luzern (dört kanton gölü)... hayranıyım hepsinin. aslında ülkenin tek sorunu insanları ve bozmaya pek hevesli havası. oysa hava güzel oldu mu kabul ediyorum isviçre tatili süper olabilir (parası olana).

neyse isviçreye methiyeler düzmeyi ya da yermeyi bırakayım, stresa ya dönelim. stresa, isviçrenin italyayla paylaştığı göllerden birinin kenarında, maggiore gölünün isviçreye göre öteki ucunda konumlanmış. ününü borromeo ailesine borçlu bence. zira o adaları olmasa pek değişik bir yanı yok kasabanın. gayet italyan vari, ama roma falan gelmesin akla. yazlık italyan bölgesi mi desem? böyle sarı-turuncu tonlarda yüksek olmayan binalar,villalar, güzel bahçeler falan.. çirkin değil ama farklı da değil.




adalara dönecek olursam... 3adacıktan bir kaç da kayalıktan oluşuyor. en büyüğü madre, ben gitmedim ona. ormanmış. içim dışım orman olmuş zati burda yaşaya yaşaya hiç daha fazla göresim gelmedi. ikinci büyük aşağıda sağda gözüken isola bella, solundaki de isola pescatori (onlar superiore diyor, ben gibi ortam hakkında hiçbir şey bilmeden giderseniz aklınız karışmasın)

isola bella.. güzel ada... güzel allah için. paşa borromeo kontesi isabel için yaptırmış sanırım 1600lerde bu adadaki sarayı ve kat kat bahçesini.




buraya gelmeden önce sadece tren istasyonu neresinde kasabanın, ve turizm bürosu nerededir diye internetten bakmıştım, iskelenin yanı demişti ilk çıkan sayfalardan biri turizm bürosu için. ben de indim trenden aşağı saldım kendimi, baktım sahilde herkes sola sola yürüyor (yüzünü sahile dönünce), merkez sağ tarafta olması gerekiyor diye düşünsem de herkes o yöne gidince dedim herhalde ben yanlış hatırlıyorum; merkez ve iskele o tarafta. zaten adalar da sol tarafa daha yakın , ben de takıldım peşlerine düştüm o yöne.

merkez orada değilmiş.

ama bir iskele var imiş. ve isola bella'ya giderek başladım biraz da tesadüfen...



ya benim yaptığım gibi gemiyle gelebiliyorsunuz adalara, ya da bu merkezin solunda kalan iskelenin hemen yanından kalkan minibüs misali vızır vızır giden ve adada benim anlamadığım düzende aşağıdaki gibi ikişer üçer yanaşıp yolcu bırakan motorlarla. anlaşmaya çalışmaya hiç halim yoktu, ben gidip biletimi aldım, bella ve superiore için geçerli olan 8.50 euro. tek ada daha ucuz. buradan kalkan gemiciklerin geneld eikinci durağı bella (beş dakika falan sürüyor) sonra da superiore.. 



bella, bir kaç restoran dışında saray ve onun kooooccaman bahçesinden oluşuyor. giriş 13euro, öğrenci indirimi yok.


sarayı gezerken özellikle de şu deniz kabuklu kata gelene kadar bir hayal kırıklığı vardı bende. zira ne eşyalar öyle çok cafcaflıydı ne de bir kaçı dışında duvarlardaki resimler. ki ayrıca odalardaki eşyalara da öyle yakından bakamıyorsunuz. dolayısıyla 13 euro buna mı verdim diye bir bozulmuştum lakin deniz kabuklu odayla gelmemle geçti bu his biraz, hem odanın atmosferi dolayısıyla hem de turist kafilelerinin haldır küldür koşturup beni geride bırakmasından..




sırf bu üstteki deniz kabuklu odayı değil bahçeyi de sevdim aslında. istedim, özendim bu bahçede dolanmaya, genelde ingiliz filmlerinde ya da eski klasiklerde rasladığım eline kitabı alıp bilmem ne bahçelerinde gezinerek okumaya... benim bu yazı denize hasret geçirmişliğim mi sebep emin değilim ama en 'yaşanır burada' dediğim saray bahçesiydi burası. özellikle şu deniz kabuklu kat ve bilmem kaç katlı bahçenin alt katı dalga sesleriyle o kadar huzurluydu ki o kalabalık alman ve italyan turist kafileleri bile bozamadı anı.




fransız bahçelerindeki gibi itici bir simetri yok,yani girişi biraz öyle gibi olsa da arka tarafı daha sempatik bir düzende. bunun dışında botanikle ilgili olan varsa bilmem kaç çeşit bitki varmış bahçede. çeşitlilik kısmını bilemeyeceğim ama ben fırtına sonrasına denk geldiğim için çiçekler biraz şaşkındı ve ortalıkta bahçe bu halde olduğu için özür dileyen yazılar vardı. dedim ya, yeşilliği heykelleri ve dalga sesleri bence yeterli idi burayı etkileyici kılmaya.

kafetaryanın oralarda bir yerde bir de hediyelikçi var pek tabi, hangi müzeden kaçar ki zaten bu. benim tek ilgimi çeken şey porselenler oldu, özellikle porselen kahve fincanları. zaten böyle kupa fincan takıntım var, ayın parasız günü olmasaydı boy boy resimleri koymaz mıydım ben... öyle çok pahalı değildi aslında 13-15 euro.. bunun dışında bana insaf dedirtecek kadar klasik şeyler vardı orada, kartpostallar bile kötüydü o derece.. garip geldi bana.

madem her adımımı yazıyorum şunu da ekleyeyim. kupa dışında aslında ben gittiğim yerlerden magnet almaya çalışıyorum, güzel değişik birşeyler varsa. buradan almadım (sevemedim hiç birini) ama alacak olan olursa eğer adalarda 3euro, karaya gelince 4e çıkıyor aynı zımbırtının fiyatı.. stresa'nın iyice arka sokaklarında yine 3euro. ha zaten epey küçük yer, iyice arka sokaklarına ulaşmak için maks. 10 dakika yürümek yetiyor.





üstteki de superiore nin resmi. 50 hanelik mi ne balıkçı köyüymüş, hala da balıkçılık yapanlar varmış burada sözde



fakat ben bu isola superiore nin olayını da pek anlamadım, hepi topu 50 hane mi ne var, sanırım 2şer 3er birleşip restoran olayına girişmişler bunlar, bir ara dedim başka bişey yok herhalde bu adada. ebat olarak da gayet küçük fekkat paso balık kızartıldığı için o ferah ada havası buranın sahilinde yok. hatta ağustos-eylülde su da mı yok ne böyle bi enteresandı. balıkçı köyü namına bi yukarıdaki ağları yakaladım onda da teyzem alışverişindeyken çıkıvermiş.

küçük bir yer burası, herhalde hiç durmasam 15 dakikada etrafı ara sokakları falan yürünür biterdi. yemek yemek için ise sanki bella daha iyi bir tercih olabilirmiş. yemedim etmedim bilemem, izlenimim bu





adaları saymazsak, isviçredeki hatta alplerdeki göllerin hemen hemen hepsi bu yapıda, tepeler tepeler dağlar, aradakı çukura dolmuş su. çok su. çoook su.

dönüşte tekne bizi, bindiğim yere göre kasabanın öteki tarafında bir yere,en başta bahsettiğim "sağ" tarafına bıraktı, ve turizm bürosu meğerse bu iskelenin yanındaymış. yolun karşısına geçince de kasabanın merkezinin oralara gelmiş oluyorsunuz. ben aslında santa caterina del sasso ya gitmek istiyordum. keşişlerin kaldığı kayalık bir manastırmış. ama turizm bürosu kapalıydı, bilet satan ingilizce konuşmuyordu, saat öğleden sonra birşeylerdi, ben de uğraşmayayım dedim. zaten pek kaşif havamda değildim.

crtl+s nin eksikliğini en çok bu yazıda çektim sanırım. bilmem kaç sayfa raporu yazarkenki alışkanlıkla her lafın sonrasından istemsizce ctrl+s yapmaya çalışır olmuşum ben. ve uzun olsun diye yazmaya çalışmaya da galiba... 2 ada bi kasaba için ne yazdım yahu...

ama mesela cart-pembe renkli çöp poşetlerine sempati duymadım desem yalan olur.

gezecek gidecek olan varsa şöyle bir blog var ingilizce, herhalde her bir köşesini yazmıştır birkaç yılda..
http://stresasights.blogspot.ch/

ve bir de, nerede olduğunu tarif edemeyeceğim ama piazza capucci (market square) idi galiba oradan sağa doğru (başta dediğim gibi sağ) gidince bir doncurmacı vardı, dondurmasına çok şahane diyemem ama külahta servis şeklini çok sevdim.


Tuesday, September 4, 2012

fantoche

ilk defa eylül başında isviçredeyim, garipsiyorum bir yandan diğer yandan ise fantoche yi bu sene kaçırmıyorum en azından avuntusu var.

baden daki eylülün ilk haftası düzenlenen uluslararası animasyon filmleri festivali fantoche.

oğul miyazakinin filmi sanırım isviçrede bir burada gösterilecek. onun dışında benim gözüme kestirdiğim şu fransız animasyonu var. (sanki fransızca seslendirmesi daha iyi?)





başka bir fransız...



veya diğer bir "gayet fransız"

ve bir de çok acayip şu japon animasyonu ilginç gelen



..


bir de bir kore işi vardı da bulduramadım şimdi onu. aslında bu sene çek cumhuriyetine odaklanmış olsalar da şu anki halimle pek izleyesim gelmedi onları.