Saturday, January 28, 2012

taşın şehri...

"ah azizim bizim zamanımızda neler vardı" diye bana dedirtecek şekilde sadece bir kaç yıl içinde geçirilen bazı değişimleri ne kadar hayra yormak lazım, şüpheyle yaklaşıyorum.. gençlik kampları yaa, ne güzeldiniz siz. ne ucuz ama bir o kadar da imkan doluyudnuz, ne kadar heyecan verici ne kadar kuyruklarda bekleticiydiniz ve sonunda ne kadar masalsı, hadi tamam gerçekçi olalım ne kadar hikaye dolu ve komik bir şekilde dünyanın küçüklüğünü ispatlayıcı.. mardin, artvin, diyarbakır, trabzon , rize, mezopotamya,yayla; yanındakini göremediğin sis, geceleri gemilerin geçtiği bozkır...

gittiğim yerlerden birinin resmine raslayınca birden çok özledim o kampları. özellikle efsane mardin kampı...
gerçi bu kayıt için bekleme olayı da deniz kenarına gitmeyi isteyenler yüzündendi sanırım, zira hiç karadeniz+doğu-güneydoğu anadolu buralardaki kamplara gayet de yer rahat kaydolunuyordu da işte beklemesi vardı sırada.

mardin diyecektim, anlatacaktım ama artık olmayan -ya da eskisi gibi olmayan diyeyim- kamplara takıldım kaldım, rsimlerle boğuştum olmadı hevesin kaçtı, bitti gitti.

Monday, January 23, 2012

isviçreli olmak ya da olmamak....

çok tereddütlerdeyim... sabredip raporumu yazmaya çalışmaya devam mı etsem, yoksa başarılı bir şekilde entegre olmuş bir yabancı misali isviçrelilik edip gece 3:30 saçma tekno partiye başlayan komşuları sinsice ama tipik bir isviçrelilikle polise mi ihbar etsem....

eski evdeyken, böyle absürd bir saat ve günde ve bu kadar yüksek sesle takılmıyor olmamıza rağmen diğer öğrencilerin polis çağırmışlığı var.. aynı insanlar olaydı belki içimde bi intikam şeysi çakardı ama şimdi hiç çekmedi canım.
üsttekilere kızmak yerine ev arkadaşına daha bi uyuz oldum. uyanmıştır kesin, bana görünmeyi biliyor yukarıya da görünse ya...



işlerimi son ana bırakmamayı ne zaman başarıcam bilemiyorum, ama vaktim olduğu sürece konsantrasyonum sıfır...

salağım!

Saturday, January 21, 2012

cahildim dünyanın rengine kandım




çok enterasan tartışmalar geçiyor heryerde, yer ve mekanla ayırmak gereksiz. "insanlık"tan çıkmada adım bir sanki, hatta belki de çıktık bile?.. karşındakini insan yerine koyamadıktan sonra, tanımadığın birilerinden-gruplardan yok yere nefret ettikten sonra..



az alakasız... şarkıyı blogla bağlamak gerekirse; babazula nın dışında kardeş türküler de buraya sıkça gelen gruplardandı, ama volkshaus çok yüksek tutuyorsun şu konser fiyatlarını içime oturuyor sadece

Wednesday, January 18, 2012

demirağlarla ördük...

salı akşamüstü eve dönüyorum,ama trende susmamacasına uyarı;bilmem nereye giden yolcularımızın şurdan aktarması... o trenin gecikmesi.. x'e gideceklerin z ye önce gitmeleri...
akşam saati olduğu için diyip önemsememiştim meğersem ülke bloke olmuş uykusersemi acil durum el frenini çeken biri yüzünden..

As a result, three of the four major lines connecting Zurich with Aarau and Basel were disrupted until 3pm. The fourth line only got back on track at 10pm.
In total, 176 trains were affected, causing cumulative delays of 1,300 minutes, SBB said.http://www.thelocal.ch/2319/20120118/

bana biraz garip geldi gerçi. daha önce ben trendeyken birisi bu freni çekmişti, anons yaptılar biri acil durum frenini çekti duracağız şimdi gibisinden, öyle hiç bi aksiyon yaşanmadı.. bu ne böyle, yok kablo kopmuş da bilmem neler neler
neyse, böyle okuyunca etkileyici birşey oldu sanıyorsun işte :)

isviçreli bilimadamları

blick am abend da neues aus absurdistan diye bir köşe var, dünyadan abuk sabuk haberleri yayınlıyorlar. en son gözüme çarpan isviçredendi.

basel üniversitesinde yapılan bir araştırmaya göre yemekleri kırmızı tabakta yemek kilo vermeye yardımcıymış...

boşuna dememişler "göz doymalı" diye...


(haberdeki açıklama daha farklı ama ben böyle yorumlamak istedim sonucu)

tutuklu gazete



meğerse ikinci sayısı çıkmış bile...başkahaber' den okunabilir..

"o değil de"..
aklıselim rektörler de varmış türkiyede, ben kalmadığını düşünmeye başlamıştım.
 ergeneyi kansere yol açıcı derecede kirli görmeyerek kalbimi kırmış bir insandı murat tuncer,başka da bilmem hacettepeden hiç bir tanıdığım da yok zaten  ama yine de geçmüşe bir sünger çekebilirim eğer kendisi böyle devam edecekse...

radikaldeki haberden aynen kopyalıyorum:

Artık eylem ve etkinlikler nedeniyle soruşturma açılmayacak... Afiş asmak, bildiri dağıtmak serbest... Ve, ‘güvenlik’ gerekçesiyle üniversiteye gaz bombası, kalkan ve maske alımı için yapılan ihale de iptal edildi...http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalDetayV3&ArticleID=1075950&CategoryID=77

hayrolsun?....

Sunday, January 15, 2012

beş kişiden dördü, üç kişiden biri...

gözünü sevdiğimin istatistiği.... grupla grupla ve genelle..


"türkiyede her beş kişiden dördünün bel ağrısı/sorunu var"," 20-30 yaş grubunda ise her üç kişiden biri"... düz mantıkla 30 yaş üstü neredeyse herkesin bel sıkınıtısı var...




demek rahatlatmıyor tabi insanı.


yarın iyi geçer mi? peki sonraki ay? ve ardından gelecek üç ay?hadi iyi geçti, işler yolunda gider mi? stresten kim uzak kalabilmiş ki sen ben o kalabilsin...


kafaya takma demekle olmadığını bilinen bir şey değil mi?


hayat, durdurasım var seni, ya da teker teker gel artık.





alakası çok yok,ama seviyorum

Friday, January 13, 2012

her şey olur


bazen çok güzel özet geçmekte cem dinlenmiş

ankaraya en son üniversitenin başlarında gitmiş olsam da genel anlamda pek bir şey değişmemiş gibi. yukarıdaki gibi tek önemli değişim melih gökçek in gözlük çerçeveleri belki.. 
yok ama o kadar değildir. çok şeker bir grup var imiş orada, küf diye, şenlendirmişler ortalığı az biraz


öyle.. sevdim işte,çok da fazla diyebileceğim bir şey yok. istanbul sokak ta gördüm paylaşmak istedim. istedim ki daha fazla insan bilsin. daha fazla insan sokakları önemsesin. daha renklensin sokaklar,street art/guerilla art artsın, ve insanlar gülümseyerek baksın bunlara.. ve artık caddelerde devasa eller/ünlü yemekler dışında bir şeyler de olsun 

bu arada, zürihte de koooccaman bir sapan var. etrafında döndüm ettim (sürekli gittiğim kütüphanenin orada) benim yanlış anladığım bir san'at eseri dedim ilk başta ama yok bildiğin düz sapan. sadece devasa boyutta. isviçreli bilim adamları ilk insanı uzaya bu şekilde yollamış hissi veriyor bana.





konuyu yine sarkıttım ya, oysa o karikatürden şu şarkıya bağlamak istemiştim, kısmet değilmiş. daha fazla lafı uzatmadan özet geçeyim "bazen aklımdan geçiyor, insanlar olarak ana sorunumuz şu mu, sevilmemek-sevilmediğini sanmak mı ki de böyle agresifleşiliyor, çirkef-çirkinleşiliyor..." diye ve bitsin ve ben adsorpsiyonuma sabahlamama devam edeyim. tez hocam beni sevseniya?... 




****

ilginç bir şey diyeyim mi? demin sokaktan anıra anıra bir eşek geçti?! okulda dersliğin önünden geçen iki deveden sonra tamam olaylara o kadar çok şaşırmıyorum ama saat gece bir!?

Thursday, January 12, 2012

it made my day...

bir kaç günlük uykusuzluğun ve bilgisayar başına kilitlenmişliğin üstüne çok, ama çok.. çok

çok

çok

çok kötü bir gün geçirmek, sokakta ağlayıp drama queen liği bizzat yaşamayı beceremeyeşimi görmeyi öğretmeye yardımcı olsa da, bunu başarıdan sayamayacak kadar enerjisizken ve neyse işte, marketten zulamı alıp eve sonunda gelmiştim ki şu şekerpareyi gördüm faturaların arasında





ve ben de dedim sonunda 'postcrossing, you made my day'

en azından eve gülümseyerek girdim ki bu bile bir başarıdır bugün için. 

Saturday, January 7, 2012

başlık olarak tic yazmamam neden izin vermiyorsun blogger?





tüm haftasonunu bilgisayar karşısında geçirmek zorunda olmak yorucu, sersemletici, daraltıcı,ve sonunda dikkat dağıtıcı



ayrıca bir "< .tic.> " yazdırmadın ya bana aşkolsun

learn chinese



özellikle facebook çıktı çıkalı cümletek malımışız diye insanoğlunu toptan genelleyesim var. her gün olmasa bile neredeyse her ay bir yabancı şunu paylaşmasa olmaz. oysa ki biz türkler bu "i run each team"leri falan ortaokulda hadi bilemedin en son lisede bırakmıştık. fa-kin-su-pa ya gülmek bana komik gelmiyor ama başkalarının gülmesini görmek komik/garip geliyor. benim mi espiri anlayışım kıtlaştı bilemedim. belki de? hadi küçükken tamam, ya da çince birşeyler ifade etseler neyse ama çince bilmeyen 30unu geçmiş sevgili batılılar; yok mu gülecek başka bişey de beni sizi şaşkınlıkla izlemeye yöneltiyorsunuz?

yok tabi "hangi erol"/ "profiterol" döneminiz, yazık oysa...


.
3 Japon sırayla uçaktan atlamış. Japonlar ölmüş, sıra ise kırılmış


ekmek var mı ekmek?
çivi?


...






(öyle... gece gece yine biri paylaşınca ona isyan edemedim sana koştum blog)

Friday, January 6, 2012

açık e - kapalı e

bitirdin beni, kulaklarımı, ve bileğimi,biraz da gözümü...

türkçenin yazıldığı gibi okunabilmesi için bir kaç harf daha gerek derken sizin gidip şapkaları kaldırmanıza da bir anlam verememiştim kuzum tdk



ah o "e"ler, şapkası eksik keller ve diyaağğlog... kabusum olacaksınız ben yaşlanınca biliyorum





.

Wednesday, January 4, 2012

üşenmeyip-üşümeyip de dışarı çıksam..


hayatımın en güzel ve geniş gökkuşaklarından birini üstelik de tam karşımda gördükten sonra bugün, üşenmeyip kafamı gece 3te, tamam kafamı değil arka sokağa geçsem karanlık orası,evet üşümeyip-üşenmeyip bunu yapsam inancım tam dizi dizi meteorları göreceğime. saatte ortalama 60 meteor diyorlar, üçü beşi benim gözüme denk gelir heralde...

ama soğuk... ama benim altıda kalmam gerek... ama benim gecenin bi körüne kadar proje üzerinde çalışmam gerek..
ama benim hep dizi dizi mazeretlerim var.

gerçi bu gece ayın 5i oluyor.3-4 ocak için diyorlardı en yoğun zamanına.

http://www.nasa.gov/topics/solarsystem/features/watchtheskies/quadrantids_2012.html

Tuesday, January 3, 2012

"oyuncak bulut olmak istiyorum"

... diye de bir şarkı vardı.

o değil de, isviçrede morning glory defterlerini nerede bulurum diye bakınırken buna rasladım. deminki yazı çok iç karartıcı, oysaki ben bugün biraz hasta olmanın dışında gayet keyifliyim.


Mark Watson takes on the Red Bull Glorious Days Project - Nikon D300S from My Nikon Life on Vimeo.


öyle işte evet, kimisi moleskine takıntılıdır bense bu morning glory defterlerine. almanyada her tarafta bulunuyordu sanki, burda ise çeşit çeşit moleskine var ötesi pek yok.

moleskine e dair beğendiğim şey ise şurada yayınladıkları (vakti zamanında şehir şehir gezdirmişler de) sanatçıların karalama defterleri.


Detour Shanghai - Jin Xuanmin from Moleskine ® on Vimeo.

benim de var böyle foto-gezi defterlerim. fotoğraflar ise tabi ki de böyle değil, hatta pintiliğimden şu ara siyah beyazlar. neyse daha devam etmeyeyim itiraflara  : )

”insan yarımyamalakların hikayesini ömür boyunca anlatabilir mi? "

peki insan yarımyamaklığının hikayesini ömrü boyunca anlatabilir mi?



http://www.ejdera.com/song/2411869/kudret-kurtcebe-pasifist




geçmişe baktım bugün.


kendime baktım.

buraya baktım.

yarımyamalaklığımı gördüm yeniden.

başta herkes için yazıyordum, derken zor geldi ve sadece birileri için yazmaya başladım,bir ara kendim oldu yazma sebebim, şimdi ise kendime bakıp bulduğum yere benzer görüyorum buranın geldiği noktayı: amaçsız, yönünü şaşırmış, herşeye hevesli ve herşeyden hevesini almış, karışık. sebebi de burada aslında, ama açık değil. bu açıdan burası hâla kendim için olan bir yer; bana, direk olarak hatırlamayı istemediğim zamanları, istediğimde anımsatacak olan bir nokta. diğerleri için ne ifade ediyor bilemiyorum, hırvatistana giden gerçekten bu kadar çok türk mü var veya güney koreden niye düzenli olarak ziyaretçi geliyor gibi konuları bilmediğim gibi.. önemli mi? değil. o veya bu, özeti beş yıl; içimin en çok acıdığı ama aynı zamanda unutulmaz anlarımın da olduğu beş yıl. yazının özeti ise yılsonu melankolisi, bir karaduygululuk bilemedin bir çokoturgaçlıgötürgeç ama kesinlikle değişmeliyim ya da değişeceğim değil. şimdilik canım çekmiyor.



melankoli diyince de...




senle topla beni blog, ve çarp uzaklarla....ne kaldı?
...


"tanımlar istiyorlar sizden"...




o değil de; biliyor musun anne, en sevindiğim hediyelerden biriydi muhtemelen senin unutup gittiğin o kitap seti.




****

gitmeden önce bir ara yazıp öylece bırakmışım. tam bir yıl sonu melankolisi olmuş. madem yazdım, e hadi bakalım...

ve tabi ki adettir; neues gutes!* bize göre bir deyişle ise mutlu ve -sizi bilmem ama kendim için mutluluktan önce dilediğim- huzurlu yıllar...




*en saçma kutlama şeklisin "neues gutes!"
(iki gündür diyemedim kimselere içimde kaldı sana olan bu isyanım)