Tuesday, May 31, 2011

"The Earth Is Not A Cold Dead Place"

ne güzel isimler seçiyorsun sen explosions in the sky...

çok agresif bi seçim dönemi geçiriliyor sanki orada? uzaktan bakınca bana böyle geliyor en azından, erdoğan ve arınç ın söylemlerinden ve isyan eden yollara düşen insanların sayılarından anladığım kadarıyla.. diktatörlüğe beş kala?
en son demin okuduğum hopada polisin böcek ilacı sıkmaktan beter şekilde kullandığı biber gazı sonucu birisinin vefat etmesi..
işin garip yanı, garip değil de, neyse, artık avrupa ya da batı her neyse onların yaptıkları uyarıların da sallanmıyor oluşu. ne bu kendine güven? artan 10 milyon seçmen sayısı mı güvenilen konu?

doğanın sürdürülebilirliği onların cebine gidecek paranın sürdürülebilirliği anlamına geliyor oysa. niye bu açıdan hiç farketmiyorlar bunu. peki ya torunlarınızın çocukları nasıl para kazanacak diye sorsak acaba hayata daha mantıklı bakabilirler mi...

daha önce başka bi versiyonunu paylaşmıştım galiba ama tekrar iyidir bazen,özellikle toplumsal hafızanın kısa süreli olduğu yerlerde..


The Revolt of Anatolia from Anadoluyu Vermeyecegiz on Vimeo.


sosyal medya... keşke daha çok takip edenin olsa...






o değil de "all of a sudden i miss everyone"
4 tane kayısı yedi diye sevinir mi insan? ya da kiraz görünce -ama sadece görünce zira kilosu 20lirayı geçik-

Saturday, May 28, 2011

slam dunk


sitenin birinde görünce aklıma geldi, ne gülerdim bunlara. alasım geldi hepsi benimle kalsın istedim de hayatımda sadece anahtarlığa bir kere para verdiğim için 15 doları bu şapşilere vermek çok geldi. hmm belki hanamichi eski kafayla/saçla olsaydı alır mıydım acaba

Sunday, May 22, 2011

cecom

sonunda canlı dinledim
zürihte dinledim


mutluyum.


görev tamamlandı
gibi hissediyorum


baba zulayı zaten severdim, ama artık isviçreliler de seviyor. dün mesela iranlı arkadaş bir grup isviçrelinin ne şahane grup şu babazula şeklindeki diyaloglarına şahit olmuş.
bir kaç senedir, balkan karavan denen partiler düzenleniyor burada. daha doğrusu önce konser sonra parti genellikle. ve benim bildiğim kadarıyla 3tür baba zula burda yer alıyor.iki sene önce falandı galiba, yine buradalardı. (sanki o zaman daha motivelerdi?ya da daha kalabalıktı?)
daha önce demiştim buranın babylon u gibi bir mekan var, moods diye. orada ..




bu geceki konser de süperdi. herkes beğendi yani ben etraftan tanımadığım insanlar dahil, kötü birşey zerre duymadım. özellikle mal gibi dikilen isviçrelileri oryantal bazlı bir müzikle kıpırdatabilmek büyük başarı.
 bir de... balkankaravan denen after partyde de adam gibi bişey çalsalardı süper bir gece olacaktı. en kötü balkan partisi idi sanırım 




istanbul çocukları, tıpkı bir gökkuşağı


uyduruk bir fotoğrafla kapatayım mı? 
nasıl tatlı nasıl enerji veren bi insan şu japon dansöz...





Thursday, May 19, 2011

sallan yuvarlan bana

love is...
li sakızlar vardı eskiden, onun gibi çeşit çeşit "gurbet is.." şeklinde arabesk tınılı tanımlamalar yapabilirim. misal biri de, "gurbet,her deprem lafını gördüğünde evi arayıp hissetmedikleri depremin varlığını hatırlatmaktır" olabilir.
ne acayip bir depremse bu sonuncusu, facebook üzerinden tüm türkiye sallanıyor izlenimi yarattı bende

Monday, May 16, 2011

yağmur yağar...



brenna maccrimon da ne söylese güzel ne hikmetse

Friday, May 13, 2011

...


sırf internetime değil...  hayatıma da karışma..

tedirginim.






Tuesday, May 10, 2011

yıl olmuş 2011

*ne zaman oldu la??

-o da bişey mi azizim bitmek üzere....




ne dicem...

yıl 2009ken ben zürihten mayıs ayında pasaportumu aynı gün içinde uzatmıştım... yıl olur 2011 benim yine zürihten yeni pasaportuma kavuşmam temmuzu bulur.

zürihten bir insan ola ki görür ise aklında bulunsun, benim gibi pasaport süresinin bitmesine 3 hafta kala aklına gelip,gider sıraya girer başvururum demesin...

bilemiyorum seçimler dolayısıyla mı insanlar pasaportları olduğunu ve tarihlerinin geçtiğini hatırladılar ama bir işkence. işkence kısmı beklemesi,ve bu süre zarfında türkiyeye girememek. dışlanmış hissediyorum kendimi çok feci. hele de alınmış uçak biletleri elimde patlayınca daha da bi kızgınlık yaşıyorum kendime. b.k vardı afedersiniz erkenden bilet aldım.diye söyleiyorum.. ucuz mucuz değil işte artık hiç de bile...



neyse konuyu yine kendime çevirmeden

isviçredeyseniz
pasaport yenileyecekseniz,
paşa paşa gidin ilk önce http://epasaport.gov.tr/ den randevunuzu alın
büyük boy, isviçre usulü (benim gibi ölçüden anlamayanlar için, yoksa 50ye60 mı ne) biyometrik arkası beyaz fonlu, hayır gri falan değil beeeeembeyaz fonlu resminizi çektirin. konsolosluk bahçesindeki otomatta 15 frank. (şehir içindeki otomatlarda 8 frank değil miydi??)
kimlik,oturma izni,eski pasaport,  falan.. yazıyor zaten bunlar...



zürih ya da bern pasaport işlemlerine bakıyor isviçrede, ve bern daha erkene tarih veriyor.
benim şansıma(?) yaklaşık 1,5 ay sonrasına gün aldım, 2 hafta da defter teslim süresi... derken yaz biletlerinin en azından bir öğrenci için tavan yaptığı bir döneme denk geliyorum ve eylülde de dersler başlayacağından isviçrede okurken düzgün bir yaz tatili yapmak bi kez daha hayal oluyor. (daha önceleri ağustosta önemli sınavlar olurdu, ben eylülde geldiğimde de yağmura yakalandım hep)


o değil de nerde 2010ların 20lerin fantastik yaşam biçimi?? niye sadece telefon ve sürekli-online-vaziyette-yaşam konusunda gelişme gösterdi halk?

.

Monday, May 9, 2011

ispanyola ispanyola bütün şarkılarım hep sana....

barselona diyeceğim..

şehri anlatan bir sürü yazı var internette. tekrarlamayacağım onları sadece iki şey var "mutlaka" dediğim.. otele para vermek istemiyor hostel düşünüyorsanız kesinlikle burada kalın

Central Garden Hostel One
c/ Roger de lluria 41, pr., Barcelona, Spain 08009
http://www.hostelbookers.com/hostels/spain/barcelona/54824/

kaldığım en güzel en eğlenceli en sempatik ,hostel hakkında sayabileceğim en lerin hepsini barındırdığı için en kalınası hosteldir nazarımda. mesela sırbistanda kaldığımız yer de sempatikti, çok şehir merkeziydi ama bina çok iyi değildi, kalanlar birbirini pek tanımıyordu.

bu barcelonadaki hostele girdiğimiz gibi görevli kız bizi hostelde kalan herkesle tanıştırdı, işin şaştığım kısmı neredeyse herkesin ismini ve nereden geldiğini biliyordu kadın. easyjetten dolayı akşam baya geç varmıştık ve açtık, o ara terasta sangria ve aperatiflerle hostelden bikaç kişi takılıyormuş,apero tarzı.. hemen bizi de doyurdular. gerçi sangria için bir euro mu e vermiştik ama hiçbişey sayılır o para :) sonra yedik madem hadi bi an önce şehri gezelim dedik, hostelden /masadan bi çocuk da katıldı bize... falan filan. ilk izlenim taparım ama ben buraya idi. şehir zaten ayrı bir güzel, ben gaudi gözümde büyütmüş de büyütmüşüm gömek için can atıyorum...
yeterince büyütememişim. ne bileyim çok çok çok beğendim/etkilendim adamın yaptığı her şeyden...

ikincisi de... bu da diğer arkadaşın görmeyi çok çok çok istediği bir yer idi, ben de görünce iyi ki gelmişiz dedim.

figueres teki dali müzesi

kesinlikle görülmeli. paraya yola zamana herbişeye kıyılmalı ve gidilmeli. gerekirse erken kalkmalı, bi akşam az içmeli falan ve burayı görmeli. ve yanındaki dali mücevherleri müzesini de. biz bilete dahil olmasa muhtemelen es geçecektik, ama dur la madem bedava hadi girelim (tek amaç dali müzesi olunca ekstraları bedava oluyor :) ) dedik, ve kendimizi kutladık bu kararımızdan dolayı.
bi ara resim koyarım, mücevher değil oradakiler kesinlikle. en azından sadece mücevher değil, baya baya üzerinde akıl fikir yorulmuş çalışılmış şeyler.

bilete bir de şehir müzesi mi ne dahildi ama ondan ya yarısı tadilatta mı değişimde mi ne olduğu için, ya da yorulduğumuz ve dalinin eserlerinden sonra oradakiler çok sıradan kaldığı için öyle etkilenmedik. hıııı evet resim işte falan diye bi çırpıda gezdik geçtik. gerçi bi kaç tane gayet güzel şey vardı şu anda hatırlayamasam da. öyle boş bi yer olarak da anlaşılmasın...


bu arada bu figueresten bir önceki durak girona mı neydi, oraya da çok güzel dedi karşılaştığımız bir türk grup ama biz tüm günümüzü figuereste geçirdiğimiz için ne kadar doğrudur bilemeyeceğim... trenle uzaktan hoş görünüyordu, evet

hikikomori

hayır bir tekerleme değil. çizgi film kahramanı ya da şirinlik göstergesi de değil. şu ara olmaktan çekindiğim şey. birisi tutup beni dışarı çekmedikçe odamda kitaplarımla bilgisayarımla huzurluyum.bu sene domatesim yok ama çiçek edindim, öyle bi inzivaya çekilmiş hayat süresim, sorumluluk arttıkça kaçasım var.

*wikipedia ya göre hikikomori:

Hikikomori (Japonca: ひきこもり veya 引き篭り): Japon kökenli bir sözcük olan Hikikomori 21. yüzyılda artık bir çeşit hastalık kabul edilmektedir. Japonca'da sözcük anlamı 'Elini ayağını çekmek' olan bu sözcük yaşamdan elini ayağını çekip zamanlarının çoğunu(temel ihtiyaçlar dışındaki tüm zamanını) bilgisayar başında geçirenleri ifade etmektedir. Hüseyin Çağlayan'ın kapsül içinde yaşayan kadın konulu art-medya çalışması, bu hastalıktan ya da durumdan muzdarip olanların yaşantısını ve içinde bulundukları durumu çok iyi ifade etmektedir.
Japon psikiyatr Tamaki Saitō ‘nun dünya tıp literatürüne kazandırdığı “hikikomori hastalığı”nın tek müsebbibi bilgisayar değil. 90′lı yıllardan beri Japonya’da kendini ailesiyle yaşadığı evin bir bölümüne kapatıp sosyal yaşamı tamamen reddeden ergen ve gençleri tanımlamak için kullanılıyor.


**kabul, o kadar vahim durumda değilim :)

özlem, bir ses işitmeyi istemektir temelde: *

* özlem, işitilmek istenen bir sestir.

http://fizy.com/#s/1lv5fk
(olmadı bu)

oruç aruoba okumak, çevirip çevirip tekrar okumak ve sıkılmamak

diye cümleyi mastar halinde bırakınca sinir oluyorum kendime de tamamlayamadım. budur yani yaptığım. bi bu adam, bir de oğuz atay.. okumaya doyamadığım insanlar. geziyle ne alakası var derseniz... oruç aruobanın özellikle "uzak" isimli kitabı uzakta yaşayanlar için birebir. ya da belki tersi etki yapar efkardan çıkamaz olursunuz sorumluluk almayayım. uzakta yaşayanın hislerinin kağıda dökülmüşü diyeyim, siz kendiniz karar verin.

seviyorum bu adamın cümlelerle oynayışlarını