Tuesday, December 18, 2007

Sunday, August 26, 2007

enez / ainos

sanırım tüm trakyanın (annemin teyzesi bu enez çıkmadan önce bilmem naparmışız köylerde der misal) artı bir kısım da marmaralının gittiği yunanistana gelmeden önceki son yer,edirnenin saros körfezindeki ilçesi.. öyleki şöyle bi turlarken merkezde dur şu meriçe de bi bakalım dediğinizde birden eli silahlı bi asker beliriveriyor "ilerleyemezsiniz" diye. zira meriçin öteki yanı, 2-3 metre ilerisi yunanistan olmakta.. böyle işte, karşıdan semadirek adası yandan yunan sınırı,beri yandan da benim ısrarla her seferinde deniz sandığım gala gölü sıkıştırmış bu yeri. bir de ara ara yunanistan, atıklarını sevgili egeye salmakta ve akıntılar da yunanistanın tüm bok püsürünü eneze vurdurmakta. böyle oldu mu da denize girmek yasaklanıyor.. ha yunanistan kıllık yapmasa bulgaristan su salıyor deniz derya oluyor gibi söylentiler de var.. eskiden daha güzeldi sanki buralar ya da küçüktüm eğlenirdim mütemadiyen bilemiyorum, daimi kalıcısı olmadığım için kısa süreli anılarım var burayla.

bu meriçtir galadır sağolsunlar etrafı bir sazlık bi bataklık cennetine dönüştürmüştür ve nerede sazlık orada sivrisinek akımından etkilenen tüm sivriler buraya dolmuştur.sadece gelseler neyse bir de iyice semiripş iyice yüzsüzleştiler, öyle ki kottur hırkadır dinlemeyip sokarlar da sokarlar.. ama tabi yine de bi uğranmalı günübirlik falan.. misal gittiniz mi enez kalesi vardır , tam bilmiyorum sallayacağım biraz ama milattan önce 3-4binlerden kalma sanırım burası. çok da sallamıyor olsam gerek ilyadada da homerosun bahsettiği bi yer enez.

kalenin dışında her yerde olduğu gibi burada da bir ayasofya kilisesi (her ayasofyanın başına gelen buna da gelmiştir ve bir dönem de cami de olmuştur), ara ara surlar,has yunus beyin (fetheden adam) türbesi var, ve altınkum sahili,


kale sağlam duruyor, kilise de arkeolojik kazı geçmişini pek bilmiyorum ama şöyle bir elden geçse güzel olabilecek, potansiyeli var. mozaikler var hafiften artık iyice silinmiş. gerçi ortada bir iskele var evam ediyor sanki birşeyler ama daha çok çingene çocukları bunu salıncak niyetine kullanıyor. hayır incelemeyeceklerse sökseler bari o iskeleyi, yoksa iniverecek bir çocuğun başına. yok o iskele inmezse manyağın teki tüm tavan ve duvarlara aşkını kazıyacak ziyan olacak ortalık..



neyse enez merkezi böyle bir yer. bir de son gidişimde keçilerin anadolu yediği efsanesinin gerçekliğini gördüm :) bunun sonu keçiler inekler tarafından yenmek olmasa da bu haldekini de hiç görmemiştim




enezden sultaniçe tarafına doğru gidildi mi (yunanistan tarafı değil de öteki tarafa), yeşillik ormaniçi toprak bir yola giriliyor. ortalarında süper bir yer var, adı sanı var mıdır bilmiyorum, yağmur suları sayesinde oluşmuş uçurumumsu bir yer. aşağıda dar sayılabilecek bir kumsalı var. enez bölgesinde en (belki tek?) sevdiğim yere burası galiba. vakıflar falan vardı ama doldu hep insanla oraları. gerek deniz gerek manzara süpper


















böyle bir yer işte bu enez de..




çin işi japon işi



bir de böyle bir eğlenceleri var japonların, karaoke dışında sokakta yapabilidikleri.. böyle maymun maymun resim çektirip sonrasında efenim yazıp çizip boyuyorsunuz bunlar(utandım maymun olanları koymadım). adını unuttum bunun. hani seyyar kabinler olur girip para atıp mal gibi çıktığınız 4lü 8li vesikalıklarınızı zırt diye anında alırsınız. ondan esasında sadece içi daha geniş, ve şapşal bi müziğimsi birşey çalıyor, jpopun biciyvv cıuvv jiuv lu garip birşey işte, neysem efenim parfa atıp tema belirliyorsunuz, yok okuldur barbie modellemeleridir veya başka bi tanesi.. bunu da seçtikten sonra ekranda şu pozu verin sandalyenin üstüne oturuyormuş gibi yapın ya da masanın arkasına geçtiiğinizi varsayın gibisinden yönlendirmeler çıkıyor, hayvan gibi kör edici (ama herkesi süper gösteren) flaşların ardından çıkıp fotolarınız süslüyorsunuz. yok şuraya bi kalp koyayım buraya maymun koyayım, bu köşeye de en sevgili arkadaşıma yazayım gibi hatıra defteri süslercesine süslüyosunuz fotonuzu.. aslında çok eğlenceli birşey, o müzik olmasa ve "şirinlik"te bu kadar abartılmasa (bunlar abartılmamışları) .. eğlendim itiraf ediyorum :)

a bir de sonra bu stickerlı fotoları cep telefonuna yapıştırmak gerekiyor tipik bir japon olabilmek adına :)






bu arada bostancı da mı yanıyor biri iki gündür mangal ateşini söndürmedi mi nedir yahu bu koku...

uzaklar, uzak duygular

içimde bişey var bu akşam
beyazlar karardı bir anda
siz orda benim çok dışımda
uzaklar çoğaldı bir anda
bir anda bir anda


ara ara, bu ara dilime dolanmış bir şarkıydı, pinhani olduğundandır herhal derken baktım sözler de uygunmuş.uzaklarım çoğaldı insanlar çoğaldı ben uzaklaştım, benim adıma sevinilirken onlara özendim...bir anda değildi, ama şimdi bi anda uzaklar çıkıverdi yine karşıma

Wednesday, July 4, 2007

isviçre!

gidiyorum! yani sanırım... ne zaman olduğunu tam bilemesem de, ve hatta nereye olduğunu dahi tam bilemesem de gidiyorum. nereye derken, o kadar da değil tabi, şuraya gidiyor olsam gerek :) eth...

şu bakımdan garip geliyo, gezi dergilerine/kitaplarına bakmayı severim ve şehirlerle ya da en azından ülkelerle özdeşleşmiş resimler vardır kafamda, fakat bu isviçre öyle bi yerki hiç birşey canlanmıyor kafamda.. o yüzden böylesi muğallaklı konulşuyorum...

misal istanbul diyince boğaz resmi gelir insanların gözünün önüne, peki ya zürich diyince? ya da daha geniş konuşursam isviçre diyince??

şu mu mesela?

Monday, June 11, 2007

ey gidi koca dünya, gam yükü müsün...

uzak: gidilmesi çok süren, çok ötelerde bulunan, ırak, yakın karşıtı
..........arada çok zaman bulunan
..........ihtimali az olan
..........ayrı, birbiriyle yakın ilgisi olmayan
..........eli, gücü veya hükmü yetişmez, tdk
uzak: niyetlendi mi bir kişi, döndürülemeyen

iyi haber gelmiyor bu ara... "ordan burdan" yazma fikri vardı , o diyar bu diyarlıktan çıkıp gerçek anlamında ordan burdan olmaya başladı artık.
kuzenimin tayini gabar dağına çıkmış, şırnak-bir yıl.. ardından da bir yıl ırak.
gerçi bekleniyordu,tahmin ediliyordu ama bu sene değildi sanki. "vatan milleti birileri kurtarsın ama bizden olmasın". hemen benimsiyormuş insan bu görüşü

bulutlar da güzel değil bu ara. bakıp da oyalanamıyor insan artık

Wednesday, June 6, 2007

dino merlin, 03/06/07


dino merlin istanbulda! idi..güzeldi. neb'leyim o insanları görmek etmek; üç günlük bosnayı özlemek, o ingilizce bilmeden ben boşnakça bilmeden anlaştığımız sarhoş adamı anımsamak, stajı anımsamak, özlemek, rahatlığı özlemek... bana bunları hatırlatan bir konserdi, oradaki insanlar için muhtemelen bambaşka duygulara sürükleyici.ve kitle çok güzeldi, hepsi göçmen neredeyse ve hemen hemen hepsi şarkılara eşlik ediyor. ses sistemi kötüydü gerçi bazılarımızın sıkılmasına neden oldu misal :) ama olsun verilen kartonet midir nedir adı üzerinde saraybosna ve mostar resimleri olan ve şarkıların türkçe mealleri yazan,onla oyalanılabildi. güzel bi zımbırıtydı her konserde versinler,istoyuruz. hatta her konser açıkhavada olsun her konserde makul miktarda (abartmadan) havaifişek neyim atılsın ve hatta bedava olsun...
o değil de na te mislim i nereden biliyorum ben ya?! neeema neeema lı şarkıya mı enziyor acep yoksa?

ve bir mostar resmi koymamak olur mu hiç :)
uymasa da resime sarajevo, ljubavi moja demek istedim :)

Tuesday, May 29, 2007

tezatlığın güzelliği,çelişkinin ahengi

pis lezizdir felsefesini benimsemiş bi gıda mühendisinin -belki bu tanımlama bile çelişiyor kendi içinde- bir restorana müdür olması... garip geliyor bana. alıştırmam lazımmış ağzımı düzgün yemeğe de , hep en kötüsüne tahammül odaklı çalışmamalıymış insan.. :) çiğ et kötü kokar peki az kötü çiğ et nasıl kokar? nerden bileyim ayol diyemiyor insan. et alıp evde çürütsem mi acep..
onun dışında aşçı-akraba-kendim arasında tereddütlerdeyim mütemadiyen...


arada kaldım tam arada
birisi bu yöne iter
diğeri öbür yöne
sıkıştırıp dururlar
arada kaldım tam arada
başıma gelen en acıklı durumdur bu

Monday, May 28, 2007

beograd



demek isterdim ki altını üstüne getirdik belgrad'ın, lakin öyle değil caanım vaktimizi harcattılar manastırda.. banne senin manastırından dağından diyemiyosun işte :)
öncelikle iaeste bir, fisec iki iaas üçtür gözümde :)
(sonradan ekleme: yok lan best ikidir fisec üçtür iaası salla gitsindir..)

neyse.. bu belgradda nam-ı diğer beyaz şehirde three black catz isimli 2oda bi salondan bozma mütevazi hostel pek güzelmiş :) haha ve dünya küçükmüş ki fisecten birileriyle karşılaştık biz burda...ortamı çok ilginç geldi bana, dünyadan soyutlanmış tiplerle dolu burası, sadece gezme daha doğrusu seyahat odaklı ve bir o kadar da burayı evi bellemiş daimi insanları var sanki.. nebleyim daha önce kaldığım hostellerde bi resmiyet olmasa da bu kadar benimsememişti kimse mekanı :) bi de tabi 2 odalı bi yerde de kalmadıydım hiç








hostelin ayrıntıları, adı Knez Mihajlova olan ana caddenin bi arka sokağından giriliyor, gayet merkezde, temiz, sıcak atmosferden yine bahsetmicem :), ucuz (10€) ,efenim mladen kişisi geldiğiniz gibi bi türk kahvesi yapıyor bu ne misafirperverlik diyor insan akabinde :) girişi bi garip olsa da (külüstür bi asansör ve bakımsız görüntü) güzel yer velhasıl kelam... Trg Republike nin arkasında girilince hemen varılıyor diğer bi tarifi de.. gayet merkezde yani



hostelinden sonra kalemegdanın parkı şahane olan diğer bir konu ,ve burada satranç oynayan amcamlar.. kalemegdan ne dememeli bi türk. heceleyelin ka-le (kale) meg-dan bu da meydan. suriçleri kaleiçleri gibisinden bi yer ama çooook daha bakımlı ve daha büyük ve ortamı daha rahat. herkes kendi halinde.. balkan rahatlığı denebilir mi ki?.. çıplak bi heykel var bi de bu kalemegdanın oralarda. vakti zamanında şehrin kralı mıdır nevi-şahsına münhasır zat-ı diktirtmiş u heykeli ilk başta başka bi yerdeymiş sonradan halk hişşş kardeş bağğyen var tavrına girince kaldırıp tepeye dikmişler şehre gelenleri karşılıyormuş


ilginç gelen başka bir konu ise her tarafta havuz var bu şehirde,çeşmeli fıskıyeli falan.. güzel ibşey istanbula da yapsınlar,her taraftan fışkırsın su. muhtemelen denizleri olmadığındandır diye burun bükebilirim ama kahretsin ki ben de buraya istiyorum. sultanahmete iki tane koymakla bitti sanmasınlar bu işi..


herşey günlük güneşlik neşeli değil tabi bu şehirde, hala buruk bi yüzü var şehrin fakirlikten savaştan kalma ..


sava,tuna, sokak kafeleri , dondurma, soğuk gece sıcak gündüz, sakin deliler, osmanlıyı hissetmek...







niye resim ekleyemiyorum ki... :/





Sunday, May 6, 2007

sırbistan vizesi..



malum bi yere gitmek için illaki vize soruyorlar. sırbistan da balkandır sıcakkanlılıktır falan demeyip bunun yerine vize diyor,ve sanırım alma aşamasında süründürmeyi seviyor.. kapıda iki saat dikilme, davetiye yollatıp da davetiye geldi gelmedi diye tasalara düşme, bilette acenta damgası olması yoksa faks yollarında koşturma.. heyecanlı bi bekleyiş sunuyor bizlere
.
esentepede yeri, maya binasının karşısındaki sokaktan girince,aşağı aşağı en aşağı iniyorsunuz ve solda parmaklıkların arkasındaki telefonu 0212 2137686 faksı 213 54 03 olan bina,hatta kapı no da 8 miydi 9 muydu ne.. kime sorsan gösterir gibi bi hali var aslında
.
vize için illaki davetiye istiyor burası da, davetiye hem onlara fakslanmış olacak hem de sizde bir tane olacak.bunları karşılaştırıyorlar. birebir olması gerek heralde. bu arada davetiye bi gün önceden fakslanmış olmalı, zira inceleyip damgalayıp aşağıda vizecilerle muhatap olan kişiye anca yollanıyor. yok eğer oradaki kadına ulaşmadıysa fask onlara yollanmadı sayılıyor(muş- öyle dediler) ne kadar siz hayır faksım buraya geldi biliyorum diye inat etseniz de "lan bi bildiği var da mı inat ediyo" diye meraklanıp yukarı bakmıyorlarmış.
9:30-13:00 saatleri arasında şu evrakları istiyorlar ayrıca turistik vizeye başvuran insanlardan
.
  • davetiye
  • şirket faaliyet belgesi
  • imza sirküsü
  • şirkey yazısı (o şirkette çlştıgınızı gösteren-ne demeye oralara gittiğinizi belirten)
  • ticari sicil gazete
  • acente onaylı bilet/rezervasyon ( acenta onayı önemli)
  • vergi levhası da istiyorlardı galiba
  • otelde kalacaksanız rezervasyon
.
fotoğraf ya da seyahat sigortası istemiyorlar, ilginç geldi bana. vize parası da 25 € ,evrakları teslim ettikten sonra ertesi güne vizeyi veriyor .
bir de eğitim de sınır yok lafı meğersem çok doğruymuş, eğitim için gidenlerden bu 25 euro alınmıyor
.

Monday, April 30, 2007

letonya,vize

vize almasam da başkası adına yaptığım görüşmede online iletişim konusundaki hızlarına hayran kaldığım yerdir. ama ola ki lazım oldu öğrenci için şunlar gerekmekte :
  • öğrenci belgesi
  • letonya göçmen bürosundan davetiye ( sanki rigaya göçücez, alttrafı ya eğitimdir ya tatildir ... ama burası letonyada yaşayan birinin letonyadaki bürodan davetiye çıkartmasını istiyor...)
  • davetiyenin kopyası ve davetiye numarası alınıyormuş bu göçmen bürosundan.
  • mali durum beyanatı ( hesap cüzdanı,kredi kartı fotokopisi vs..)
bu belgeler tamamsa da öyle hemen vizeyi vermiyormuş ertesi güne, bir hafta ya da daha uzun bir sürede verebiliyorlarmış ancak

lazım olursa letonya istanbul fahri konsolosluğu:
bağdat cad. no: 367/7, erenköy istanbul
tel: (216) 3588298
e-mail : latvia@netone.com.tr en güzel iletişim yolu, ayrıca sanki maile bazı dosyalar da gönderiyolardı ya da açıklama.. öyle birşeyler...

vize

makedonya, hırvatistan ve japonyayı sevme konusundaki diğer bir nedenim.. al bileti git özgürlüğü tanıyorlar. gerçi bu özgürlük de uçak fiyatları ya da araya girmiş diğer ülkelerin vize istemesi ile sabote ediliyor...
tamam önüne geleni alma ülkene de bari komşular birbirine bi güzellik yapsın, sabahın köründe yunan konsolosluğunun önünde beklemeye gerek kalmasın...

neyse, vşze konusundaki açıklamaya dönecek olursam, her ülkenin illaki istediği öğrenciyseniz öğrenci belgesi, bir etkinliğe gidiyorsanız davetiye, gitmiyorsanız yol ve bir kaç günlük kalacak yer rezervasyonu, mali durumu gösteren belgeler işte banka hesap cüzdanı, anne-babanın maaş bordroları, tapu vs.. ve gülmeden beyaz fon üzerine çekilmiş ve nedense genelde insanların moron gibi çıktığı birkaç fotoğraf istenir harç parasının yanında...
yok eğer öğrencilik bittiyse, iş yerinden bu burda çalışır bunca para alır gibi bi belge şarttır sanki.. ya da garantör.. önemli olan çuvalla olmasa da param var size gelsem sizi de zengin ederim,paranızı puluuzu çalmam gibi bieşeyler kanıtlamanız. para=insanlık formülü çıkıyor buradan da..
sahi pasaport ve seyahat sigortası illaki olmalılardan...
amerika, kanada gibi ülkelere başvurmadıysanız ve yaz tatil dönemi dışında bir vakitte başvurursanız birkaç günde veriliyor vize, baızları misal sırbistan bir günd everiyo vizeyi,istanbul yunanistan konsolosluğu 2-3 günde, kanada ise bir iki ayda anca verdiydi vizeyi..

böyle bu vize olayları. bir de bazı bazı negzel şey şu diyip bazı bazı ise hay size de birliğinize de diye söyleten schengen vizesi olayı var.. schengen ülkeleri şunlar olmakta,
  • Avusturya
  • Belçika
  • Danimarka
  • Finlandiya
  • Fransa
  • Almanya
  • Izlanda
  • İtalya
  • Yunanistan
  • Lüksemburg
  • Hollanda
  • Norveç
  • Portekiz
  • İspanya
  • İsveç
bunların dışında ab'ye son üye olan ülkeler schengen anlaşmasını daha imzalamadlar galiba, 2009a mı kalmıştı? hatırlamıyorum, bi araştırıp bakıverin ... bu arada ben yazdım ne gerekiyor diye ama pek ciddi bir dil olmadığının farkedilmesini ve çok da ciddiye alınmaması gerektiğinin anlaşılacağını umuyorum.. arayın 11811i (artık 118ler de kalmadı azizim..) soruverin konsolosluğun telefonunu sonra da konsolosluğu arayın.. en güzeli. bazıları kaprisli oluyor söylemiyor telefondan birşeycik, bu durumda insanlarla hiç mi hiç muhattap olmak istemeyen bazı konsolosluklar internet sitelerinden belirtiyorlar ne istediklerini, misal
fransa http://www.consulfrance-istanbul.org/
italya http://www.italyancons.org.tr/
yunanistan http://www.greekembassy.org.tr/Turkce/index.html

gibi.. almanya ve italya randevu sistemine geçti, işte sözde hepsi aynı vizeyi veriyor ama hepsinin bu aradaki yöntemi başka, hatta istanbul ankara arası konsoloslukların tutumu farklı, ve tabiki türkiyedeki konsolosluklar ile yurtdışındakilerin tutumu bambaşka... schengen sadece vizeyi bir kere aldın mı delicesine turlama imkanı sağlıyor biz avrupalı olmayanlara. ama evraklarını tamamla, insan gibi giyin, az da güleryüzlü ol ve vizeyi al..

Sunday, April 29, 2007

tokyo


insanlar, neonlar.. üşendim aslında başlamışken yazmaya...önden resimleri salayım arkadan bir vakit anlatırım elbet



her yer herzaman mükemmel değil tabi..











ama yine de yokohama yetiyor belki tokyoya,nefes almasına. yokohamasıyla, harajukusuyla, şemsiyeli insanlarıyla,telaşıyla, kalabalığıyla aralardaki dinginliğiyle, fırtına beklentisiyle ve hatta gay mitingiyle yer etti tokyo benim kafamda...



Monday, April 16, 2007

nasıldır bu japonya dedikleri

tuvalet konusunda hassas afedersiniz poposunun rahatına pek düşkün, her daim şaşıran güzel insanlar, karmaşık metrolar ülkesi.
.
sıradan umumi bir tuvalete giriyorsunuz, yanda 5-6 düğme 13-15e kadar çıktığı da oluyor bu düğmelerin. neymiş klozeti ısıtmaymış,soğutmaymış kurutmaymış yıkamaymış.. bir de sahte sifon sesi tuşu var ki buna çok önem veriyorlar.
.
hayat pahalı pek tabi bu ülkede,hele de ulaşım,tren.. farklı şirketler var, hat değiştirirken bir de şirket değiştirince hepten güzel oluyor...para olsa da bileti almak ana duraklar dışında kastırabiliyor alfabeden dolayı, olay "hangi şekiller birbirinin aynı" bulmacasına dönüyor eğer elinizde gideceğiniz yerin japoncası varsa.sembolleri eşleştiriyorsunuz ve buluyorsunuz.. tokyo dışındaysanız, ingilizce bilmese de yardım edecek birini pek kolay bulunuyor,misal osaka'nın banliyösü denebilecek yerlerde beni gideceğim yere kadar bırakan insanlar oldu, ya da esas otobüste tanışmışken ve koca bir bavulu da varken yanında, beni trenle aktara aktara zorluk yaşamayayım yolda diye gideceğim durağa bırakan ama evi şehrin tam tersi yönünde olan insanlara da raslayabiliyorsunuz. ancak tokyoda insanlar pek aceleci. öyle ki bir teyzenin çekil yolumdan diyen şemsiyesine maruz kalınabiliyor. kalabalıktan bunalmış heralde diyip "yardımsever" sıfatını japonların başından çıkarmazsınız yine de..
.
güneşten kaçmaktalar yazın sıcak da olsa uzun kollu giysiler ya da eldiveni şemsiyeyi eksik etmiyorlar.ve bu şemsiyelerin görüntüsü bence çok güzel. güneşte kullandıklar şemsiyeler bez gibi, anlamam da kumaş işte. öyle yağmur şemsiyesinden değil.
.
japonyada sanırım din bir gelenek. yani herkes yetiştiği yerdeki dini benimser ama burada kime sorsam dini var ama bize göre bakınca dinsizlik gibi bişey oluyor,dayatıcı ibadetleri yok bigi geldi bana... shinto doğuyorlar, shinto-budizm-hristiyanlık arası yaşıyorlar ve budist ölüyorlar. tapınağa dilek dilemek için gidip, klisede evlenip sonunda budist geleneklerine göre ölüyorlar.. shinto genel din,böyle demek küçümsemek gibi olmasın. eski bir din oldukça ve şu anda japoncanın japonların dili oluşu gibi shinto da japonların geleneksel dini. ama işte budizmle hatta evlilik törenlerinde falan hristiyanlıkla karıştırarak yaşıyorlar. bir tapınağa gidildiğinde ise 3 defa çan çalıp,dilek diliyorlar ya da para atıyorlar çan çalma yerine.
.
geleneklerine bağlılığın yanında kurallara da bağlı insanlara sahip yer. kuralları uygulatmak için görevli dikmeye de gerek yok bu ülkede insanlar birbirini uyarıyor. farklı japonya, ters de. trafik sağdan gider,voltaj 110 volttur prizler amerikandaki gibi, yemek yemeyi yeniden öğrenmek gerekir, tek alfabe yetmez 3 tane bilmek gerekir, su yerine yeşil çay içmeye,yanında selpak değil havlu taşımaya alışmak gerekir.
.
bir de ingilizce konuşurken t ler s gibi söyleniyor burada, r ile l'nin de pek bir farkı yok. ayrıca beyzbol falan dururken, pek basketsever değildir bu ülkenin insanı ama basketbol şampiyonası da burada yapılmaktadır.
.
böyle bir yer işte japonya kısaca. nedensizce türkleri seven bi ülke
:

Wednesday, April 11, 2007

sessizlik

"daralıyorum bu ara geleceği düşündükçe. burası dışında bir yerde yaşayamam dediğim istanbul beni boğuyor, bunaltıyor. tahammül edemiyorum artık insanlarına, soluyabilecek bir havasının kalmayışına zormala tavırlarına.. bir şehir sen nefes alabildiğince yaşanabilirmiş" diye başlamıştım aslında buraya bir vakitler, sonrasından ise günlüğe dönüşmesinden çekindim-başını sildim..

sessizleşin çocuklar,
sakinliğe ihtiyaç var...

gerçekten ihtiyaç var, bir durum da dinlenmeye soluk almaya aklımızız başımızı toplamaya. ama diğer yandan "sessizlik cinayettir".başkalarının hayallerinin, hayatlarının katledilmesine kendiki tehlikeye girene kadar sessiz kalırsa insan çok geç olmaz mı? ya da madem rahatsızsın kal düzelt, en basit ev-anne kuralı.
o bu değil de kendimden de rahatsızım esasında,huzursuzluk veren diğer bir çok konunun yanında..
ki şöyle de bir şey esasında tanımadığım komşunun tavrı üzerine sinirlenme ve sonunda konuyu bağlayamama....
.

Wednesday, April 4, 2007

dostoviski


bu da bir kültür olayı tabi. bunca zamandır kendileri dostoyevski olarak bilir idim ben.meğersem kendileri dostoviski imiş, sayın erdoğan öyle buyurmuşlar ısrarla, hem kendileri last.fm'de de sanatçı kişiliğiyle yer almakta.. adı da mikail olsa gerek dostoviskinin...
.
.
.
sonradan bir ekleme; tayyip baksana, kaç kişiyiz saysana :))

Monday, March 19, 2007

Grad Zagreb



grad zagreb, zagrebacka,hatta zagrebacka pivovara :) , republica hrvatska'nın başkenti ,nicola tesla'nın memleketi, ban jelacic heykelinin merkez olduğu,eski şehir denen kısmında huzur bulunan yer...bu heykel merkez noktadır bence zagrebde, bu kişi de türklere karşı savunmasıyla ünlüdür hatta.neyse efendim şehre gelindiği gibi bu ban jelacicin soluna bakılmalıdır,ki turizm bürosu rahatça çarçabuk bulunsun.buradan harita edinilip, şehirde ne var ne yok öğrenilip, misal gece nereye gider bu insanlar diyorsanız bir jarunun ,brazilin(nehir kenarında gemiden bozma kulüpten bozma şey) nerede oldukları sorulabilir,ya da movie pub(güzel dokorasyon)..

buraların dışında insanlar ban jelacic in arkasındaki pub-barlarda olurlar. tolkiens pub es geçilmemeli derim, gitmişken kesinlikle sıcak çikolatasından içilmeli ayrıca.ki bu tolkiens pub da en üstteki resimde görülen klisenin oralarda bir iki tur atılarak bulunabilir, iddialaşmayın iki tanedirler.(giden olursa ayrıca bu damalı bayraklı kliseyle katedral hala bakımda mı bir bana haber etse...sene 2002ydi bakımdaydı, sene 2005 oldu hala bakımdaydı,sonrasını merak ediyorum)hatta farklı hikayeler de var bu inşaatlar üzerinde de uzadıkça uzuyor laf,neyse..


hayat ban jelacic etrafında diyordum, işte etafında cafeler,publar, arkasında gündüz2-3te kapanan meyve sebze pazarı, katedral, elçilikler, tolkiens pub(tekrar vurguluyorum), teleferik,eski şehir (türkçe diyince bir garip geliyor kulağa..) buralarda,ayrıca ne olduğuna anlamadığım sanırım dünyanın oluşumu-var olanlar canlılar üzerine ilginç bir müze var bu eskişehir denen kısmın orada, tek başıma girip korkmuştum balinayla karşılaşınca,karanlık biraz fantastik bir yer. hırvatça bilsem oüvv şahan derdim diye düşünmüştüm..

bu ban jelacicin uzağında da diğer müzeler var ,zaten turizm ofisindekiler de söylerler bunları..





başka başkaa... mesela tren istasyonundan çıkınca karşınızda bir tomislav heykeli belirir, arkasında da güzel bir park..ilginç tipler oluyor bazı bazı bu parkta,oturup da izlenesi.. ve ayrıca yine oralarda bir yeraltı çarşısı var. giysilerin çoğu italya ve tabiki türkiyeden geliyor, ve memleket hasreti duyulduğunda elçilikten sonra gidilecek ilk yer olabilir zira güzide türkçe popumuzun en nadide göbek havalı dımtıs şarkıları bu dükkanlarda gezilirken duyulabilir, hayrola yahu ne alaka diye soruşturulacak olursa türk/türkiye hayranlarıyla güzel muhabbetlere girilebilir...

tabi bi de ne yenir içilir kısmı var ,önemli.midesine önem veren toplumuz..sahi ne yenir içilir ki burda??

ozujsko strong içilir.ben yaptım diye demiyorum ya da manevi bağlar olduğu için aramda değil, valla güzel..ama yok beğenilmezse karlovacko, ya da tomislav'ı deneyin.ama ozujsko strong, normali değil strongu, iyidir.. ya da şınapsları vardır, ya da rakija (balkan ülkeleri standardı),ya da hırvat şarabı.aa sahi dalmatian gibi bir adı olan,benekli şişeli hazır votka-limon satılıyor.en aızndan şişesi güzel.. yanında yemeğe özel bir hırvat yemeği bulamazsınız bir hırvat tanımıyorsanız. ha belki vardır da o da uygun fiyatlı değildir,bir öğrenci olarak yanına yanaşmamışımdır ben.ama mesela börek (burek) yenebilir, ya da kebabcici (köfte-ekmek/pide) yenebilir, onlara soracak olursanız hırvat yemeğidir bunlar. yemek kültüründe osmanlının etkisi hissediliyor zaten kelime ve yapılış olarak.. mesela marketlerde sarmalar falan görürsünüz ne de olsa balkan ülkesi sayılır.. neyse ülkeye özgü şeylere döneyim.. yemeklerde pek bi ilginçlik yok. ayrıca meşhur ban jelacic heykelinin sağ arkasından ilerleyecek olunursa bir türk ve suriyelinin çalıştığı işlettiği dönerciye gelinir, döneri güzeldir..



mesela medvedgrad diye bir yeri vardır, gayet güzeldir rahattır hoştur candır.ucuzdur ve çoktur..tekila da ucuz sahi zagrebde.neyse medvedgrad..kendi biralarını kendileri yapıyorlar, 3 boy bira mevcut en büyüğü 1lt lik, ayrıca bira da dark-semidark-light olarak üç çeşit. dark güzeldir derim ben yine..nerde bu yer denecek olursa ban jelacic heykeline arkanızı dönüp sağa doğru giden 11-14 (ya da belki 17 dir numarası) tramvaylara binip gidilebilir.






hep bira içilmez tabi, şişer insan.. burek dedim,bira dedim..sıra gelmiş tatlıya. yine adını hatırlamıyorum ben ama medvedgrad tarifindeki gibi, heykele sırtı dönüp sağa doğru yürümeye başlayınca, teleferiğe gelmeden önce yolun sağında bir dondurmacı-tatlıcı var.dondurmaları pek güzel,topları kocaman. insan daha ne ister bi dondurmacıdan.dondurmanın dışında bir sürü tatlısı var.hırvat tatlıları nelermiş diye bakıp beğenmeyebilirsiniz. memleket hasreti çekince gidilebilecek yer, no 12635 de burası. baklava var. yiyince vatan hasreti artar gavur diyarların baklavası hiç benzer mi bizimkine diye..



ısrarla hırvat tatlısı yemek istiyorsanız, ve ısrarla en güzelinden olsun diyorsanız samobora gidilebilir.bir saat falan sürüyordu sanırım otobüsle. orada iki milföy hamuru arasında kalın bi yumurtalı,üzeri az briaz pudra şekerli garip tatlısı yerinde yenebilir. beğenilmez belki ama samabor güzedir. biz oradayken garip giyimli ve cidden kalabalık bi harley li grubu geçmişti,bir şeyi protesto ediyorlardı lakin anlamadık neyi, anlatabilene raslamadık ,rastlaya rastlaya türklere rasladık. ki hırvatistan balkanlarda en az türk nüfusa sahip yer,onlar da turist olsa insan yine de şaşırıyor..

adını hatırlamadığım bu tatlının dışında marketlerden alınabilecek üzerindeki yazıya göre hırvat kurabiyesi olan bir tatlı var, ki bu güzel.



son olarak yine zagreb'den bir heykel, lakin süleyman demirele benzemiyor mu bu amca ,bir şapkası eksik...


dip notlar:


-kim bu nikola tesla: Hırvatistan'da doğmuş, abd'ye göçetmiş, edison'la beraber çalışmaya başlamışken kapışmış ve gazabına uğramış, alternatif akımı, radyoyu, tesla bobinini bulmuş bir nev-i şahsına münhasır bir zat-ı muhterem.

-bir türk olarak her yerde türkle karşılaşmak konusunda şaşkınım ve korkuyorum bazı bazı ne kadar çokuz yarebbim..
uy aha!


8/3/07- incubus istanbul


.
bu da oldu bitti,geçti.. negzel oldu. ey gidi az mı dinlerdik incubusu lisedeyken,eskiden hatırlamıyorum sene kaç...ayrıca fena yer değilmiş şu bjk akatlar. basket sahasında konser mi olur der iken gayet de güzel olabiliyormuş. yenimelekte konser olmasın burda olsun kampanyası başlatasım geldi. yazık oldu yahu steve vaiye misal, ya da diğerlerine...


Friday, March 16, 2007

gezsem hep..

.
.
dünyanın %6sını gezmişim anca..oturdum çaptım böldüm hesapladım bir bir
ilk hayaller italya ispanya üzerineydi. olmadı, olmuyor, olmayacak..ama güzel duruyormuş olmaması,gayet net bir çizme ortaya çıkacak sonunda.ispanya da artık çizmenin topu olur. kuzey ışıklarını görmek ya da trans-sibirya ekspresiyle pekine gitmek de mesela olmayacak hayallerden...
bu arada bugün birşeyler okurken bir yandan da last.fm den birşeyler dinliyordum,finnish rock (gitmeden alıştırmalar yapmak..:) ) sıklıkla türkçe sandım şarkıları, ilginç geldi.. tamam hepberaber ural-altaydan gelmeyiz de, şözlerin-dilin şarkılarda kullanılışı da benzer geldi bana. ya da sadece salaklık belki. başka bir gün tekrarlanacaklar listesine alayım
.
.

Thursday, March 15, 2007

ante kim ola?


allah ante'den razı olsun demişim de tabi sayfa hırvatça. lakin şöyle birşey şey anlaşılabilir kılar heralde: kahraman-hero-heroj... (gözünü sevdiğimin düzmantığı..)
ilginç bi insan bu ante. ben hırvat olsaydım ben de severdim belki, ne sevmiyim.. adam bi gelmiş 3 yıldır sırp işgali altında olan yerleri 3 günde temizlemiş(abartma payım olabilir). bu arada ante'nin gelişi bosnalılara da yaramış,zira malum onlar da az çekmedi sırplardan. ama adamın geçmişine bakınca da cani miymiş bu adam diye düşünmüyor değil insan..ha bi de şimdi savaş suçlusu sayılmasının nedeni, savaş sırasında evleri zorla ele geçirme (başka nasıl yapılır savaş bilmiyorum), 100-200bin sırpın yerini değiştirme ve işte şiddet mal çalma(başka birşey deniyordu buna da unututm şimdi). pek bilmem etmem esasında o savaş zamanlarını da bu sırplar da az değil hani.. neyse bilmediğin işe burnunu sokma demişler
.
ha savaştan önce de tekdüze rutin bir hayatı olmamış ante abimizin, ya da pek bosnalıların savaş ve sonrası kahramanı aliya izzetbegoviç 1 ,2 gibi bi insan değil diyeyim.
neyse ante'de yakalandı,bakalım hırvatların ab yolunda başka ne vermeleri istenecek...
ante hakkında kısa bi yazı.. üstelik türkçe bu sefer http://www.axisglobe.com/article.asp?article=565
çok mu ante propagandası oldu acep? halbusi tanımam etmem, hırvat da değilim seveyim.. böyle bi adam işte.hatta kahraman diye geçiyor ondan kelli yazasım geldi, hırvatlara sormuşlar ab'ye mi girmek istersiniz ante'yi korumak mı, halkın %90-95i ante demiş. ki sene 2000lerde bir vakit,öyle çok çok eski bir olay değil.

Tuesday, March 13, 2007

hırvatistan

anlatmaya bıkmadığım, gitmeye doyamadığım yer.
efendim hırvatistan nerde, başkenti neyim neresi diyecek olursanız şunu gösterelim hemen. dalmaçya denen yer buralarıdır esasında, hatta hemen anlatırlar buralara giderseniz dalmaçya köpeğinin adı buradan geliyor diye (anlamam etmem köpekten,onların yalancısıyım..) bilmem kaç bin tane adaları var adriyatik sahillerinde, arada iki meteelik falan bi bosna sahilini saymazsak o görünen sahil hırvatistanın evet. gerçi baktım da resime tekrardan o kadar da net gözükmüyormuş..neyse daha ayrıntılı bi haritada bakılır artık. misal sizin bundan haberiniz yoksa ve splitten( ufak haritanın kapattığı yer) dubrovnik'e gidiyorsanız (haritanın en altı sahil tarafında) otobüste giderken birden bire üniformalı bi memurun dürtüklemeleriyle uyanabilir, basıldık mı noldu diyarbakırda kalmamış mıydı kimlik kontrolleri, ya da eyvah yanlış otobüse bindim saraybosnaya geldim,ama ne çabuk gibisinden seri halde tonla şey düşünüp bir yandan da pasaportu çıkarıp olanlara bir anlam veremeyebilirsiniz.evet arada bir bosna toprağı var.var ve evet pasaport kontrolü var doğal olarak.. ben haritada görmedim en azından başkaları adam gibi baksın görmemezlik etmesin.
neyse bosna dışındaki komşulara gelecek olursak, üstte slovenya karşıda italya, arkada macaristan denebilir..
başka daha daha genel bilgiler..nüfusu 4,5 -5milyon falan, başkenti Zagreb (bir milyon diye hatırlamaktayım nüfusunu ama sallıyor da olabilirim..) yatırımdır ithalat-ihracattır falan ilgilenen olursa onları da şurdan başka yere yönlendirmek gerekir tabi..ben bilmem öyle şeylerini. hırvatça diye bir dil vardır ama, sırpçadan farklıdır, makedoncadan farklıdır, bulgarcadan farklıdır.. farklıdır işte.birbirlerini azbiraz anlayacak kadar bir farklılık ama bu fark.bi kere selamlaşmaları bile birbirini tutmaz. bok der hırvatlar merhaba yerine.güle güle yerine de "bokbok", tanrıya "bog".. bu gibi şeyler.. yemek isimleri konusunda zorluk çekmezsiniz zira onlar da benzerdir az biraz türkçedekilerine.. bunu dışında, hrvatski hırvat, hırvatska hırvatistan anlamlarına gelir. kako se nassın kardeş, ja sam x-ben x,ja sam iz turska türkiyedenim gibi bir dil bu hırvatça bok'ların dışında. çok da lazım olmuyor gerçi, gençler en azından turiste yardımcı olacak kadar ingilizce konuşuyolar, ingilizce kurtarmadı almanca denenebilir, yok o da olmadı caanım vücut dili-işaret dili..
.
ki ayrıca sevgili hırvatistan şimdilik türklerden vize istememektedir. allah ante'den razı olsun diyesi geliyor insanın..
.

şımarıklık başka bi'şey değil..

baktım vaktim bol (sıfatım istemediğim yerlerde kaldı kalacak), ve bu bollukta mütemadiyen ekrana bakıp başkalarının yazılarını okuyup okuyup eğlenirken, "bari yüzümü azıcık ekrandan çevirmiş olayım" dan çıkıp, "bi de yazan ben olayım" (esası hehe ben de yazayım lan) şeklinde başlamaca..

ilk olarak şu ki
..
.

evet, dünya benim etrafımda dönüyor.