Sunday, December 29, 2013

sanırsın ki anlayıvericen bir kulak versen


öyle bi sıcaklık.. şu ara olmayan bi sıcaklık.. belki bir-iki Martı da itiraz etmiştir bilmem ki.



ben ediyorum, mütemadiyen ediyorum ama bir işe yaramıyor


kendi içimdekiyle yüzleşmeye cesaretedemediğimden aslında, yazmaz oldum, yazacağımdan ürker oldum..bir garipsin iç.


Tuesday, December 3, 2013

Saturday, November 30, 2013

Friday, October 25, 2013

Saturday, October 19, 2013

fly







bi gittim geldim.
ve sürekli ayh pazartesi mi diye mızmızlanan arkadaşları anladım. sonradan bastıran yağmura fırtınaya rağmen kalamaz mıydık ki yine de buralarda? ki dönmesi bile yollarda perişanlık olan bir şehirde gerçekten yaşanır mı? tamam sensiz olmuyor istanbul, lakin şikayet ettikleri kadar da varsın...


çarşamba ludovico einaudi konseri var zorlu center'da. 2buçuk saatimi yolda harcadıktan sonra ucu ucuna yetişeceğim sanırım mekana.


fly derken...



Wednesday, October 2, 2013

olmamış da olsaydın vardın gene de







there was a time when i was bored / which i've kinda forgotten..



bigudi?!?

Wednesday, September 25, 2013

put on a smiling face

bu ara gülümsemeye bazen o kadar zorluyorum ki kendimi, kendimden soğuyorum... "as long as you keep on smiling".. gibi bir tavsiye almıştım başlarken, uymaya çalışıyorum, ki zaten karakterde de bu var. bozuntuya verme,gül geç






o değil de ne hallere düştük, eli kolu bağlı olup bi fatura bile kesememek ,böhhhh

..

Sunday, September 22, 2013

Je hais les dimanches

herkes şehre alıştın mı adapte olabildin mi diye soruyor oysa ben eve daha alışamadım....






nerdeyse her pazar aynı tartışma aynı gereksiz stres sinir.. bu yaşta ergenlikte verdiğim kavgaları yaşıyorum bu olayın kendisinden daha çok koyuyor

hayır, 12 geç bir saat değil anne, hatırlarsan gitmeden önce daha çok dışarı çıkıp daha geç eve dönerdim...

Sunday, September 15, 2013

bulutlar adam öldürmesin

öldürüyor ama, göz göre göre sizin o gaz bulutlarınız güzelim insanları öldürüyor. siz bunu bilmezden gelseniz de biz iyi biliriz.



dostlar tiyatrosunun nam-ı diğer genco erkal'ın yaşamaya dair'ine gidilmeli, ali paşa han'ın avlusunun, odalarının, metallerinin, pencerelerinin, merdivenlerinin, yıldızlarının ne güzel kullanıldığını görmek, genco erkal'ın enerjisini hissetmek, tülay günal'a hayran olmak, ne olursa olsun hayata sarılabilmek için..

belki oralara kadar gitmişken, can oba'da yemek yenmeli öncesinde, tek başına hazırladığı servis ettiği falan düşünülerek biraz da erken gidilmeli yoksa oyuna yetişilemeyebilir, hem oyun başlamadan handa bir çay içmek de güzel olsa gerek..

yaşamayı ciddiye almalı yani. onlar rahat yaşamanıza izin vermiyorlarsa büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın, yaşadım diyebilmek için, yaşadılar diyebilmek için yaşamaya devam etmeleri için








Friday, September 13, 2013

bugün niçin "allah belanızı versin"?

olaki gündemin alternatif ana başlıklarını kaçırdınız (alternaif derken ana akım medyada yayınlanmadığı için) özetini takip edebileceğiniz sitelerden biri http://bugunnicinallahbelaniziversin.tumblr.com

bir ara bu konudaki inancımı yitirmiştim ama şu anda umuyorum ki gözgöre göre yanlışı yapanın yaptığı yanına kalmayacak. kalmamalı.. allah belasını mı verir evren karmasını mı yollar detayı çok da önemli değil



hem, "siz niye hep bizim çocukları öldürüyorsunuz"?

http://birgun.net/yazi-goster/ece-temelkuran/12-9-2013/siz-niye-hep-bizim-cocuklari-olduruyorsunuz-543.html





fuck you anyway...


Saturday, September 7, 2013

"gitmek", "dönmek"e karşı

gitmek üzerine bu kadar çok yazı, şarkı, şiir var iken neden dönmek kavramı böylesi geçiştirilmiş?

ben mi bilmiyorum acaba, uzun süredir gitmelerle haşır neşir olduğum için mi yani?

liseden beri gittim ben, gezmek için, iş için, okumak için, şunun için bunun için... şimdi ise o gitme devrini bir süreliğine kapatmaya çalışıyorum. giden değil de dönen, uzaktaki değil dibindeki olmaya çalışıyorum ama sanırım üzerimdeki giden yaftasını kaldırmak zaman alacak?

diyeceğim o ki,dönmek zor sanki. gittiğim zamankileri bulamayacağımı biliyordum elbet, ama şu an anlatamadığım bir garip hissi, burukluğu var bu işin.  "neresi sıla, neresi gurbet" gibi ama daha fazlası..

mesela, gitmeye alışan biri için dönmenin zorluk kattığı konulardan biri de dönülen yerdeki hayatı yaşayabilmek için bazı şeylere sabretmenin gerektiğine dair genel kanı. hayat zaten kısacıkken, annanem bile nası geçti hiç anlamadım diyorken niye sabredelim? sabret et okulum bitince/ sabret iş bulunca/ işe alışınca/ iş yoğunluğu geçince/ çocuklar büyüyünce/ param olunca/...

insanlara, kısa vadeli olaylara karşı sabırlı,tahammüllüyümdür ama bu konuda sabretmeyi hayatı ertelemeyi kabullenemiyorum. acaba bu yüzden mi giden oldum hep?

işi kabul ederken müdürün ikna cümlelerinde biri de yapılan araştırmalara göre para iş hayatında ne işte çalışmak ne de işi bırakmak konusunda bir öncelikmiş. oysa ben işe başlarken biriktirdiğim parayla gideceğim yeri düşünüyordum. (yine gitmek.. kısa sürelisi) kabulleniyorum, ama pek anlamıyorum hayattan zevk almaya çalışmak dışında başka neden çalışır insan

öyle işte. dönmek, mutluluk verici ilk başta, çok hem de. ama zamanla aklının gitmelerde kalması, topladığın magnetlerle buzdolabını açmadan mutlu olmak demek dönmek, anıları eşyalarda yaşatmak, özlemleri kovuşturmak, yanlışları görmek ama bunları söylemeye çekinmek demek benim için şu ara





gitmek mi kolay, dönmek mi.. giderken dönebilecek bir yerin olduğunu biliyorsun, dönünce ise...

bir durdum burda şunu yazarken. dönünce ise kavuşuyorsun senin gidişine alışmış olanlara. ve dönünce de gidebilecek bir yerin var, ama mesela vizen olduğu sürece.gibi.. daha bi buruk



öğrenmek gerek geriye bakmamayı, değişimleri kabullenmeyi, insanları kabullenmeyi öğrendiğim gibi bunu da öğrenmeli.


rakılı bir akşama,soğuk bir şaraba davet gibi dönmek, evet..




gitmek de dönmek de durup durup yeni türküye geçmek demek belki de,en kısaca özetle böylesi birşeylerli

Sunday, August 25, 2013

maybe i ve changed a bit..

(burdan)


belki de artık kabullenmeli. naneyi suya saldığın şeyi siyah çaya tercih ediyorsan tam da "o" sayılmazsın artık..



Thursday, August 8, 2013

"3 çocuk yapın. Bu 3 çocuğu da vatana hibe edin"

siz etmezseniz bu gidişatla biz edicez gibi?
mi yani?bu mudur demek istenen? ey nobel, alfred nobel, nerden nereye be gülüm...



(nazan öncel'den dinlersem koyveririm diyenlere az daha dayanmalık yeni yorum. belki de eskidir, ben yeni duydum)




daldan dala atlamalı olacak da, bazı şeyler uzun süre iyi gidemez zaten. günlükmüşcesine notumu düşeyim. güzel veya çok iyi dahi değil üstelik, sadece iyi-idare eder gibi aza tamah etmiş bi insanken bile olmuyor yani. al sana bayram. 6 yıllık yokluğun ardından başka olacağını sanmıştın di mi




bu şarkınınsa şu anla alakası zerre yok hatta hafiften sinirimi de bozdu tam şu anda idrak edince ne üzerine olduğunun idrakından sonra, da işte o çalıyordu.. yazdığımı silme adetim yok. belki zorlarsam, 'ev neresidir' sorgusunu ara ara yaşamamla bağdaştırabilirim. olaydı keşke yerim yurdum sen olmayınca olmuyor diyebileceğim biri. ne bileyim.. hayal kırıklıklarından nereye kadar kaçabilirim ne kadar daha korkabilirim ki?...

Tuesday, June 25, 2013

"İki kent arasındayım, biri bilmiyor beni, öteki artık tanımıyor."

gibi bir halet-i ruhiye esasında..


ve aslında daha doğrusu, biri artık gittiğimi bilmiyor diğeri ise eski beni tanıyor


.

Tuesday, June 18, 2013

bir gün sabah sabah....

telefon çalar... oysa sabah telefonları hayra alamet değildir...








ikna edebilir miyim seni?

dinler misin beni? hatırım için?

ne olur duysan bizi, tam biri bitti alıştık derken nası kötü bir zamanlama, nasıl da haksız bir durum... sen bunları haketmedin ki...





Saturday, June 15, 2013

summer of..

son'a bir kala



ve benim bunu algılayıp düşünmek için zamanım yok. belki de en güzeli? yoksa feci bozulurdum yanımda olmamanıza

Tuesday, June 11, 2013

"ve öbürü" #direnmeleredoymagezi

istanbul valisinin favori kelimesi "fevkalade" imiş sanırım


"ama sonsuz olmayan şeyleri öğretmediniz
efendim
baskının zulmun kıyımın açlığın
bir yerlere kıstırılıp kalmanın susturulmanın
aşk mutluluğunun ve eski hesapların
aritmetiğin bile


bunları bulmayı bana bıraktınız
size teşekkür ederim."
turgut uyar


bu bir sivil direniş, diren!

kendin için, benim için, yarınımız için, gelecek için, doğa için, mutluluklar için....




sokaktakiler, direnenler, çapulcular.. o kadar minnetarım ki size. hiç bir şey olmadı hala insanlığın var olduğunu gösterdiğiniz için...




"olay şiddet kullanımına dönüşmeye başladığı zaman, sistemin oyununa geliyorsunuz demektir. yerleşik düzen sizi kavgaya sokmak için kızdırmaya çalışacak, sakalınızı çekecek, yüzünüze fiske atacaktır. çünkü, siz bir kere şiddete başvurduktan sonra sizle nasıl baş edeceklerini bilirler. nasıl baş edeceklerini bilmedikleri tek şey, şiddet dışı eylemler ve mizahtır."

Saturday, June 1, 2013

zürich'ten #DirenGeziParki #OccupyGezi

hiç bir organizatörü tanımıyorum ama bugün benim bildiğim üç tane gösteri düzenlenmiş.

14:00 : Helvetiaplatz
15:00 : Marktplatz beim Rathaus
18:00 : Zürich Hauptbahnof


diğer şehirlerde de var. birinden birini yakalayın lütfen!



bu kadar pasif/apolitik milleti böylesi sokaklara döktünüz ya!.. helal olsun?


neden bahsediyor bu diyorsanız ise izleyin: http://www.canlitvizletv.com/2013/01/halk-tv-canl-izle.html 


Friday, May 31, 2013

#occupygezi #direngeziparkı

eli kolu bağlıymış gibi uzaktan seyreden?..

emek dünyası tv bulunduğu ortam hakkındaki yorumlarıyla güzel bir yayın yapıyordu ama demin yaralanmış yayını yapan, birisi devralsırsa http://www.ustream.tv/channel/emekdunyasitv

halk tv var mesela şimdilik izleyebildiğim http://www.canlitvizletv.com/2013/01/halk-tv-canl-izle.html

veya sürekli yayın halinde olan, daha doğrusu çoğunlukla diğer yayınları beraber aktaran, ayrıca ara ara diğer şehirlere de bağlanan ve hiç kesilmeyen (en azından ben her açtığımda bir şeyler yayınlanıyordu) naber medya var http://www.livestream.com/revoltistanbul

ayrıca süper görüntü kalitesiyle norveç kanalı.. http://www.vgtv.no/#!/video/65023/direkte-opptøyer-i-istanbul





naber medya?




pasif bir insanken isviçrede yaşadıklarım -bir yabancı olarak gördüğüm tavır- bunu değiştirmeye başladı, şu son kendimi bulduğum zamanlarda türkiyede olsaydım belki de zorla, yani yaşanan-yaşatılanların zoruyla aktivist olabilirmişim.

insanları siz susturmuştunuz, şimdi ses çıkarmalarına da yine siz ve tavırlarınız sebep oldunuz.


"medyada yok" mu yaşananlar, ne kadar zararsız ve bir o kadar farklı grupların şu anda taksimde ne yaptığını,nasıl protesto edip belki nasıl da durduk yere tartaklandığını görmek için bir de burdan naber medya: http://www.livestream.com/revoltistanbul

http://www.canlitvizletv.com/2013/01/halk-tv-canl-izle.html 

Thursday, May 30, 2013

insan zürichte de mi şansa yaşar...




insan ne ile yaşar bilemem ama kurşunla yaşayamaz. ve az daha durduk yere olay yaşamak vardı... bahnhofa arkadaşı bıraktıktan sonra langstrasseden mi eve dönsem bahnhofstrasse den mi derken güneşi görüp bahnhofstrasseyi seçmem sayesinde huzurla eve gelmiş bulundum...meğerse manyağın biri langstrassedeki şu enteresan partilerin falan yapıldığı hip mekanda millete kurşun yağdırmış, bissürü yaralı varmış adamsa kaçmış silahla.. polis peşinde, yollar falansa kapalı şimdilik.

çıkar detayı yakında
sağlık sigortamı ödemeyi daha fazla ertelemeyeyim bari.


böyle milleti yaralayarak falan mümkünse değil ama ama evet böyle devam et zürich, soğut beni kendinden yoksa aklım buralarda kalacak.



Sunday, May 26, 2013

la luna

gece depresiflenmeleri



bekle dedim gölgeye

Saturday, May 25, 2013

bekledim de gelmedin



gündüz 7-10, geceleri de 3-5 arasında sıklıkla yağmurlarla bunaltan "yaz" günleri geçmek bilmiyor yine..

"looking for the summer




Sunday, May 12, 2013

pourquoi cette pluie

bitmeyen yağmurlara, geçmeyen soğuklara, ve pek nadir kendini gösteren güneşe gelsin




o değil de, ne kadar az şey biliyormuşum ben gerçekten berberiler veya fas ve cezayirliler hakkında...

Saturday, May 11, 2013

barış olur mu herkes ölünce

belki de yağmurlu bir havada nihaband dinlerken haberler okunmamalı


Friday, May 10, 2013

kuşdili/kadıköy avm olmasın

her tarafı alışveriş merkeziyle rezidansla otoparkla (bir sonraki adımda yerine binakütlesi dikmek üzere) doldurun ki dışarda amman nefes almayalım




ki bence, yeterince avm var şu anda kadıköy ilçesi sınırlarında. içi anlamadığım şekilde insan da dolu tamam, ama bir tane daha zara'ya mangoya ne bileyim bilmem ne kebapçısına ihtiyaç var mı ki gerçekten boş alana ihtiyacımız olduğu kadar..

bir yandan da sürmekte olan 3. köprü, 3. havaalanı ve fantastik kanal projesi var... bazen şehir planlamacılığının bizim yetkimize bırakılmaması gerektiğine çok inanıyorum.



(kanal istanbul hakkında şöyle bir program yapmışlar http://video.cnnturk.com/2011/programlar/5/4/tarafsiz-bolge-27-04-2011) (gemilerden para almak nasıl oluyor da teklif edilebilir bir şey olamıyor hala anlamıyorlar?? )

Thursday, May 9, 2013

"Huzursuz etmeyecek ölçüde yaramaz, sempati duyulacak kadar çılgın, makul ölçüde deli sanatçılar"

sanatçı değilim, değiliz ama bir çoğumuz en fazla bu sempatiklikte birer insan olup çıktık.

sema kaygısız'ın konuşmasına rasladım, beğendim, yine kendimden rahatsızlık duydum, arayınca elimin altında olsun diye de buraya koyayım daha doğrusu link vereyim dedim: http://www.cafrande.org/?p=45158

Wednesday, May 8, 2013

bak yavrim bu züreyfa, bu geyik, bu da afrikalı

buraya geldiğimde ilk duyduğum "yok artık!?!!" konularından biriydi, 1800lerin sonunda basel'deki hayvanat bahçesinde hayvanların yanı sıra afrika'dan getirtme insanların da kafeslerde sergilendiği konusu... ara ara isviçre'ye saydırdığım zamanlarda "böyle böyle imiş zaten" diye başkalarına anlatsam da nedense şehir efsanesi olduğuna inanmıştım içten içe, ve hiç de araştırmak gelmemiş aklıma. benim için o kadar gerçek olamayacak bir fikir imiş sanırım bu haber, doğru mu ya diye sorgulamam için epey bi sıkılmış olmam gerekiyormuş (üzerine kitap bile yazılmış halbuki).
fakat amiyane tabirle:

doğruymuş ya la!!?!

resim "swiss national library"den, 1932



hala da aklım almıyor, hangi aklı evvel düşünüp de koydu o insanları kafese

meğerse 1879'la 1935 arasında (ki hayvanat bahçesi 1874'te açılıyor..) farklı kolonilerden (ve hatırladığım kadarıyla birer defa da rusya ve avustralya'dan) getirilen insanlar ile ilk önce kafeste sonra sonra ise hazırlanmış "köy"lerde "völkerschau" düzenleniyor... aslında niyet masumca (denebilir demek istiyorum ama kabullenemiyorum), diğerlerinin kültürünü, günlük yaşamını tanıtma.. ama bunu yapış şekli çook rahatsız edici.

sanırım bu trend(??) berlin'deki hayvanat bahçesi ile başlıyor, ya da benim aklımda öyle kalmış. ve yayılıyor, öyle ki gruplar turneye bile çıkıyor falan.. bu arada kışa alışık olmayan insanlar ölüyor.. fakat bir zaman sonra galiba almanyadaki rejim bu işi orada yasaklıyor, sonra isviçrede de bitiyor.. sadece alman kültürünü ya da isviçre'ninkini yerden yere vurmayalım, tüm avrupa (belki tüm dünya? -kendini az biraz güçlü görenin diğerini ezmekten de beter yaptığı canlılarız genellemeye vurunca) benzer şeyler yaptı; insanlar taşındı, sergilendi, çalıştırıldı...

sömürgecilik, kölelik, ırkçılık vb konular üzerine konuşurken verilebilecek, kişiyi insanlığından utandıracak örneklerden biri olsun bu insanbahçeleri/menschenzoo da.

1935?, http://www.raffdesign.ch/scolamundo/projekte/mensch/berichte.html

bu neresi bilmiyorum, ama http://riowang.blogspot.ch/2011/07/black-people-in-zoo.html daki yazıdan- ki tavsiye ederim-


Friday, May 3, 2013

International Student Conference / Japonya'ya mı gitsek?..

iyicene "bizim etkinlik" haline gelmeden artık başkalarının da haberi olmalı gitmeli katılmalı cıvırmalı gezmeli etmeli..

öğrenci ise..

adam gibi açıklayayım... japonya'da her sene 2 haftalık uluslararası öğrenci konferansı düzenleniyor. japon ve yabancı katılımcılar ilk haftayı "study tour" adı altında japon kültürünü tanıma amacıyla 5 şehire(kyoto,kobe, osaka, okayama, kyusyu) dağıtılıyorlar. her şehrin programı biraz farklı oluyor,ama özetle burada aile veya öğrenci evinde kalıp, ye iç gez çeşitli japon işi etkinliklere katıl kaynaş konuş gibi şeylerle geçirdikten sonra haftanın sonunda tüm katılımcılar tokyo'da buluşuyor ve etkinliğin esas konferans kısmı başlıyor. bu arada belirteyim, konferansın konuları dünyadaki sosyal sorunlar üzerine... katılımcılar daha önceden seçtikleri tartışma grubunda bu sorunları inceleyip bir çözüm önerisi getirmeye çalışıyorlar, ama bu "tartışma" kısmı genelde yarım gün oluyor, öğleden sonraları ya tartışma konusuyla alakalı bir teknik gezi ya da kültürel gezi falan olup, akşamları da japon işi eğlencelere akmak (=karaoke!!) şeklinde geçiyor.. ve tabi konuşma dili ingilizce, bilmem belirtmeye gerek var mı...

ben çok eğlendim, hiç aklıma gelmeyecek yerlerden çok güzel insanlarla tanıştım, kendimin de şaşırdığı bir şekilde hala iletişim halindeyiz, hatta üşenmediler avrupada bir yerlerde buldular beni ve daha da bi kıymetlendiler gözümde falan.. benden sonra bi kaç tanıdığım da katılıp benzer anılarla döndüler..  dolayısıyla isterim ki herkes bunları tecrübe etsin. ama, "ay ben balık sevmem suşi denemem yeşil çay mı tövbeler olsun, kahvaltıda ekmek peynir yemezsem ölürüm" kafasındaysanız avrupadaki etkinlikleri araştırın, yormayın kendinizi oralara kadar, ne size ne çocuklara işkence olsun zaten düzenleyenler 20 yaşların başındaki öğrenciler, profesyonel adamlar değil. ki işin eğlencesi de bence burada.. bu kafada değilseniz (sitelerinde de dedikleri gibi think as a world citizen), katılın anacım şuna. hem bak bu sene yabancılar için katılım ücretini de düşürmüşler. hatırlamıyorum önceden ne kadardı, ve hatta hesap etmedim de kaç liraya tekabül eder ama içinde yeme+içme+kalma+taşıma-ücretinin-çoğu dahil olunca kendiniz gitseniz eşek yükünle para vereceğiniz japonya için bence ucuz kalıyor.

japonları sevin sevdirin fahrikomitesi adına, 30 mayısa kadar şurdan başvurun canlar diyerek de bitiririm:
http://isc59.gonna.jp/index_EN.html

https://www.facebook.com/InternationalStudentConferenceByISA







Tuesday, April 30, 2013

Friday, April 26, 2013

magic




güneşe kavuşmuşken içimi karartmak da nerden çıktıysa... ama yaşar usta dondurmasını özlemişim

Tuesday, April 23, 2013

e-vet_h!

eVeth
eVEthhh
evet
EVET

foNNNnnksijonunu

lineer ve exponensiyel seçeneklerde



allahım bitmiyor bitmiyor...


aslında yapacak okuyacak gidecek falan hiçbirşey olmasa kalmasa, sevebilirdim seni ses temizleme işlemi. çıp diye ses dalgasından görmek bozukluğu yoklukta bulmaca gibi, eğlenceli kısmen


a thon a thon y 4e: c_he:

hahah tey allaam gece gece eğlendiğim konuya bak. 

Monday, April 22, 2013

basiret vs deadline

basiretim tıkandı diyince affedilebilir, pinekledim diyince ise yerin dibine sokulabilir duruma geçiyor sanki insan. her ne denirse şu anki halime, iki gündür 2-3 saat uyuyorum (haftaiçini 5er saatle geçirmem ne büyük lüksmüş!) ve geceyi de uyanık geçirip sabah bavul yapıp yola düşmem lazım.

gelsin kahveler gitsin vitaminler, aptal kafam vesselam





Saturday, April 20, 2013

kişisel tarihime not

nisanın 20sinde kar mı yağarmış, ilahi zürich sen de...


Friday, April 19, 2013

fernweh



çırpınıp çırpınıp pek bir yere gidememeler...

(.gif şurdanmış:http://chickenshit.tumblr.com/)



ve şöyle de başka bir copy/paste:
There are 196 countries in the world to be seen, 6800 - 6900 languages to be learnt, an average of 179,160 flights per day and over 7.1 billion people to meet. It takes 40 hours to fly around the world, but it would only take you a split second to pack your stuff, change your future and forget the past.

di mi.. oturmaya mı geldik? 

yabangee/yabancı

hep yurtdışında yabancı olmaktan bahsetmeyeyim, türkiye'de yabancı olmak da binbir hikayeye gebe, ve onların gözünden istanbul ve türkiyedeki yaşam şurada ilerliyormuş:
http://yabangee.com "istanbul for expats by expats"

(bunun isviçre versiyonu da http://englishforum.ch/ )



ayrıca sözlü veya fiziki bir şekilde tacize mi uğradın neden sessiz kalasın http://istanbul.ihollaback.org/ ( ingilizce versiyonu : http://istanbul-en.ihollaback.org/ )



Monday, April 15, 2013

35 dakika 11 saniye...

evet gelmeyen bahardan sonra yaz için de sen gelmez oldun'larımızla arkasından ağlayacakmışız, bööögg beyler öyle buyurmuşlar.

böög beyimizi ufak görüp küçümsemeyin,fotoğraf bir gün öncesindeki
kinderumzug'dan. ertesi gün heybetini kazanıyor kendisi

Monday, April 8, 2013

up in the air, on the otherside of the world...


bazı insanlar çok güzel!

bazı insanları tanımak çok güzel!!

sonra düşünüyorsun ki, aslında insanlarla tanışmak zaman kaybı değil, keza onlar kötü falan da değiller. farkında değiller o'na veya bu'na fazla kaptırdıklarının. ya da yani bi şekilde dünyada seni ne rahatsız ediyorsa buluyorsun bir sebep o güzel insanlarlayken ve sayelerinde yukarı çıkıyorsun derin bir nefes alıp aralarına daha enerjik dönmek üzere..


uzaklık mı? dünyanın öteki tarafında olması mı? bir daha kim görüşür ki mi?...








ev

bir de, ne di'cem..

ev arkadaşı.
önemli bir şey kendisi. bir sürü kriter sayar herkes, ben de sayardım ve isviçredeki ilanlarda temizlik üzerine verilen vurguyu küçümserdim.

ve tabi: sen misin küçümseyen

ne önemliymiş arkadaş..kurtlanmaya ramak varmış

günlerden bir gün, ki o geçen gün, bakım görmemiş eski binamızın tıkanmalara doyamayan mutfak musluğu ve klozeti aynı anda tıkanır ve işlem önceliğini klozet kazanır. normal hikayeler bunlar... anomali ağzına kadar dolu klozeti açma teşebbüslerinde kullandığımız pompayı iki dakika sonra yıkanmamış olarak temiz bulaşıkların yanında mutfakta bulunca başladı ama tuvaletin durumundan dolayı lan!?!? dan öte bir tepki çıkamadı bünyeden. bugün de banyodaki musluğun yanına aldığım sabunu kaç gündür mutfakta unuttuğumuzdan bahsediyordum ki "-muz mu?" gibi bi cevap aldım. meğerse bir senedir hiç kullanmamış, o şeyi de duş jeli sanmış.. sahi geçen gün okumuşmuş, insan elinde çok mikrop olurmuş, daha sık mı yıkamaya başlasınmış.. bir insan dünya şekeri de olsa lisans ve yüksek lisansı bölümdeki tek kız olarak okuyunca x'lerinden birini yitiriyor galiba gerçekten?

öyle.. vapurlar falan



ve alakasızından: woodkid'in albümü çıkmış? spotify, olmasan haberim olmayacak

ters okyanus

bunu izleyesim var epey bir süredir, ve bu 'epey'den kelli bitecek diye korkum.. lakin zamanlama önemli bir şey tabi istekler konusunda

ben var o yok o var ben yok... tekrarlaya tekrarlaya overlokta buluşuruz belki

ters okyanus 2 from ciplak ayaklar kumpanyasi on Vimeo.

gevende ile yapmışlar son gösterimlerden birini, pek şahane olmuştur muhtemelen


"mehmet barışı seviyor" için bir ara isviçre'ye gelmişlerdi, onu da kaçırdıydım arkadaş geç kalmasından.. (m, geç kalmadığım zamanlar var imiş!)



09/4 eklemesi: ters okyanus ihtimali için şimdilik erken olsa da meğerse engin-ar yayınlanmış vimeo'da : http://vimeo.com/19650344

Friday, April 5, 2013

van kahvaltısı

"hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmam
çünkü hiç unutmam hiç unutmam hiç unutmayın"

haber de evrensel.net'ten (devamı: http://evrensel.net/news.php?id=48038 )

"İstanbul Feminist Kolektif, Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV), TEPAV ve Psikiyatr Cem Taylan Erdem’in katkılarıyla yapılan araştırmada 24 köyde 720 kadına ulaşıldı. Kadınlarla birlikte filmler izlendi, söyleşiler yapıldı. Sonuçlar çarpıcı bir biçimde Van’daki insanların yaşam mücadelesini ortaya koyuyor.
Raporda ifade edilenlere göre,
-Köylerden sadece birinde kanalizasyon sistemi var, su yok. Temizlik ve bakım yapılamıyor.
-Rapora göre Van’da sadece 3 köyde sağlık ocağı var,  bunların içinde de yalnız Alaköy sağlık ocağı tam hizmet veriyor.
-İlaç temin edilemiyor.
-Kadınlar sürekli düşük yapıyor ve doğum kontrol yöntemlerinden habersizler.
-Kız çocukları okula gönderilmiyor.
-Ulaşım ciddi bir sorun teşkil ediyor.
-Kadınların eskiden köylerindeki sağlık ocaklarında doktor, ebe ve hemşirelere aile içi şiddeti anlatabiliyorlardı. Ama aile hekimliği uygulamasından sonra bunu yapamaz oldular...
-Erken yaşta evlilikler çok yaygın olduğu için yeni evlenen genç kadınlarda düşük oranı çok yüksek.
-Doktorlara duyulan güvensizlik had safhada. Kadınlara hastanelerde kötü muamele uygulanması kadınları hastanelerden hizmet alma konusunda isteksiz kılıyor.
-Deprem dolayısıyla kadınların ekmek pişirdiği tandırlarda kırılma ve çatlamalar oluşmuş, Van Valiliği ve Hayata Destek Derneği zarar gören tandırları kısmen onarmış veya yeniden yapmış. Ancak artçı depremler ile yine zarar gören tandırlarda ekmek yapan kadınlarda toz ve dumandan dolayı üst solunum yolları hastalıkları ciddi oranda baş gösteriyor.
...
-Kadınlar gebelik testi edinemiyor, korunma yöntemlerini bilmiyorlar.
-Kadınların hamilelik süreci çok ağır geçiyor.
-Kadın ve çocuk ölümlerinin arkası kesilemiyor.
-Doğumlar genelde evde oluyor. Kadınlar doktorlara kendini ifade edemiyor.
-Kadınlar için cinsellik ve regl adeta bir tabu. Örneğin; regl ve kadınların günlük akıntılarının hastalık olduğunu veya reglin kadınlara Allah’ın verdiği bir ceza olduğunu düşünenler var.
-Hastaneler köyden gelenlerin tahlil randevularına öncelik vermiyor. Muayene olmak, tahlil yaptırmak ve tahlil sonuçlarını almak için kadınlar günlerce şehir merkezine gidip gelmek zorunda bırakılıyor. Kadınlar ilaç temininde zorlanıyor. Kadınlarda meme kanseri çok yaygın görülüyor."


 van kahvaltısından bahsederken bi de van hatırlansa arada derede niyetine

cee cuppaa cuppa cuba

bugün evden çıkasım yok,telefonu açasım yok, rakımız var içesim yok, acelem var koşasım yok



giderek ayselgürelleşmek




hep ütopyalar yüzünden bunlar... güzeldir

Monday, April 1, 2013

sanki, uçtuğumu resmedip,

sen balık değilsin ki




çıksam mı ki o vakit?

nasıllı, muallaklı muammalı

Tuesday, March 26, 2013

bianet Şiddet, Taciz, Tecavüz Çetelesi Tutuyor

öyle işte, başlıkta yazdığı kadar açık. 2009'dan itibaren ay ay, yıl yıl kadına şiddet haberlerini toparlamışlar, özetlemişler

http://bianet.org/bianet/bianet/133354-bianet-siddet-taciz-tecavuz-cetelesi-tutuyor




gripin

gripin de konser için geliyormuş zürihe. hatta bu pazarmış. ve giriş 40 frankmış




yok arkadaş, tamam grubu yurtdışına getirmek maliyetli falan da yani 40CHF?!!..
afedersin ama gripin için??
anlamadığım diğer bir konu da havanın iki gündür eni konu karlı olması ve dışarının baya baya kar tutması.. hayır, yazdan vazgeçtik zaten ama bari bahar geleydi?

Monday, March 25, 2013

ben de diyorum ne bu üşüme

meğerse cemreler düştü, nevruz kutlandı, kötü ruhlar fasnachtta kovalandı falan diye kendimi kandırırken ben, kışın bir yere gittiği yok imiş.



eh be luna, bella luna...


Saturday, March 9, 2013

8 mart

algıda seçicilik örneklerimden biri belki de... kadınlar günü ilk olarak 19mart 1911'de isviçre, danimarka, almanya ve avusturya-macaristan'da kutlanmaya başlamış, clara zetkin ve käte duncker'ın 1910daki girişimleri sayesinde; türkiye'de ise 1921den beri...



Thursday, March 7, 2013

8 mart, veya 9. veya başka bir zaman başka bir kişi

fatih pınar'dan...



8 Mart Kadınlar Günü from Fatih Pınar on Vimeo.


"sevmek korumaktır"


ama ne güzel bir şey bu seskumpanyası.. ayrıca nedir bu babalarla hesaplaşmalar veya hesaplaşamamalar (1-2)




Swiss cannabis ice tea





azıcık bulanık, azıcık da ben var ama olsun. sınırın öteki tarafındaki sıkıcı suların arasında nasıl da bağırıyor swiss tea'miz belli en azından..
tren beklerken sıkılıp oyun oynamak yerine onun bunun her şeyin resmini çekmeye başlamışken teyzenin de dikkatini çektiğimi farkettim lakin bunun da resmini çekmez isem olmazdı


almaya değer görmedim kendisini zira parlak ambalajlı veya güzel paketli içeceklere güvenim sıfır.  ama şu strangeproducts.com der ki içeriği siyah çay, %5 kenevir çiçeği ya da bişeyi şurubu (hemp bloom?) ve 0.0015% oranında da kendisi var imiş.. içenlerin dediğine göre de bi etkisi yokmuş öyle bişey sanmayın hemen.
 

avusturya, iş ve güç

ah isviçre, avusturya kadar değer vermiyorsun ya bana kalbimi kırıyorsun

The Red-White-Red Card diye abuk isimli bir şey çıkarmış avusturya, işte belli sorular-kriterler var şurada (http://www.migration.gv.at/en/service-and-links/points-calculator.html) verdiğin yanıtlara göre puan topluyorsun ve belli bir puanın üzerinde isen 6ay iş arama izni veriyorlar, o ara da iş bulursan çalışma iznini ya da The Red-White-Red e başvurabiliyormuşsun.

 kurcalamadım etmedim, zaten bir soruya yanlış cevap vermiştim 70i alamadım esasında.



ayrıca bülent ceylan her bi taraftan karşım çıkıyorsun, ürkmeye başladım

Saturday, March 2, 2013

avrupadaki türkleri keşfedelim/ volume 3?5?7?: Nim Sofyan

tamam kabul, keşfeden hatta epey de geç keşfeden bi benim belki ve bir türk (alp bora) ile birkaç avusturyalıdan oluşan bir grubu bu sınıflandırmaya sokmak ne kadar doğru bilemiyorum ama youtube'dan gördüğüm kadarıyla sıradan bir türk grubundan daha çok oynatma veya hislendirme potansiyelleri var.. zaten zamanında (2004) avustuya'da world music şeysini kazanmışlıkları var imiş. siteleri nimsofyan.com öyle der.












ayrıca senden bana yar olmaz için düzenlenen şu klibi de, hazırlayanıyla anlaşıp resmi yapsınlar istedim çok




Thursday, February 28, 2013

bir sabah,



Sonsuz kareli bir film gibi
Yaşamım geçiyor belleğimden
Tekrar etmek duygusu
Her şeyi yeniden, yeniden...

Bir sabah tanıdık bir şehre girerken
Hüzünlü, tuhaf şeyler düşünür insan
Sadece o şehrin değil
Kendisinin de değiştiği duygusundan
(Ataol Behramoğlu) 
 

Tuesday, February 26, 2013

günlük hayat

daha önce oturduğum yere kıyasla baya enteresan bir muhitte oturuyorum şimdi zürihte.

özetle bir tarafta yahudiler diğer tarafta asyalılar aralarda da polis arabaları.. bir ara evin önünde her gün birine araba çarpıyordu, ya da arada bisikletliye ceza kesiyorlar, zencilerin ya da çok esmerlerin üst başını arıyorlar ve ben yanlış hiçbirşey yapmıyor olmama rağmen kendimi tedirgin hissediyorum bu kadar sık kaza veya polis kontrolüyle karşılaşıyor olmaktan ...


 (azıcık ayıp ve ırkçı geliyor aslında böyle resmini koymak, ama yahudi 
mahallesi derken görsel olarak ne kastettiğim anlaşılsın diye..)

ayrıca hilcona ve coop ürünlerinde at etine raslanmış tedarikçi hatası yüzünden (bura ve bura ingilizce haberli). fakat olay "bu ne cüret"ten ziyade "yanlış etiketleme" olarak kabul edilmekte zira markete gidince at, kanguru, tavşan vs vs ne eti ararsan zaten satılmakta

baby bin / baby fenster

isviçre'den haberler derken her haberi özet geçme niyetim yok tabi, sadece ilginç bulduklarım (veya isyan noktama getirtenler)

misal, şu "baby bin" olayı... 3. açılacakmış isviçrede, 2 tane de planı yapılan var imiş. çocuğuna bakamayacak durumda olanlar buradan, pencereden, bırakabilsin diye bebeği.
hatta daha detaylı şöyle ki, bebek bırakıldıktan 3 dakika sonra personelin gelmesi için alarm çalıyo ve cam kendini kilitliyormuş, böylece dışarıdan bebeğe müdahale edilemiyor. yani terkedilen bebek soğukta üşümüyor etmiyor ve kısa süre içinde ya bakıcı aileye ya da yurda kayıt işlemleri yapılıyor.
kanton schwyz'dekine geçen yıl 8 bebek bırakılmış

http://www.thelocal.ch/page/view/switzerlands-third-baby-bin-to-open-in-june#.USymr1eS_4E


güzel bir uygulama, ama bazı şeyler o kadar güvence altına alınmış o kadar destek sağlanmış ki hayatta (isviçrelilere gerçi!), buraya hala insanların bebeklerini gelip bırakabiliyor oluşu bana enteresan gelen.


ve bir de, sırf isviçre almancası konuşulan bir video koymuş olmak adına:





(the local'daki haberde beni hafiften sinirlendiren nokta ise çocuk aldırmaya karşı olan grubun kendine pay biçmesi)

Friday, February 22, 2013

falanlar filanlar...

canım sıkkın,anneme sarınasım sığınasım var





Üçüncü dünya Ülkelerinin Vatandaşları
Diğer bütün Ülkelerden gelenler sınırlı ölçülerle İsviçreye göç edebilirler. Yalnızca yönetici, uzman, ya da kalifiye iş gücü olarak alınabillirler.


kim olduğun veya ne yaptığının pek de bir önemi yok başlangıçta. az yabancıgillerden misin yoksa çok mu yabancısın? 
..diye algılıyorum ben bu durumu ve sinirlerimi bozmaya başladı artık bu iş bulur gibi olup çalışma iznine takılıp takılıp durmalar...

Monday, February 18, 2013

reklam yapasım var

geçen gün theater der künste'deki iran-isviçre ortak yapımı tell/zahhak isimli oyuna gittik. tembel ben her tarafta bunun hakkında iyi yorumlar görüyordum ama oturup da konusunu okumamıştım, ve ismini ingilizce/farsça= anlat-söyle gibisinden birşeyler sanıyordum. meğerse isviçreli wilhelm tell'in ve iran mitolojisinden zahhak'ın anlatımıymış

ilginç olan kısmı, wilhelm tell (giyom tell , william tell... siz ne dersiniz bilmem de hikayenin sahibi isviçreliler wilhelm demekte) neyse, wilhelm tell, iranlı grup "don quixote" tarafından, iran mitolojisinden despot hükümdar zahhak'ın hikayesi de isviçreli "mass& fieber" tarafından yorumlanmıştı ve enteresan bir 3 saat ortaya çıkmış.

oyun kritiği yapmayacağım da iranlı grubu pek sempatik buldum, reklam dediğim de işte adlarını bi de ben anmış olayım idi.





bir de benim için ilginç olan, iki kültürün oyunculuğunu algılayış şeklimin yüz, mimik ve seslere alışık olmamla alakalı olup olmadığına takılışım oldu. bir iranlı erkeğe bu türk deseler sorgulamadan tabi derim. tip, duruş falan olarak benziyoruz yani (kadınların dedikleri gibi gözleri bambaşka, oradan yok bu bizden değildir sorgusu yaşatıyor insana). burada da isviçrelinin yanında iranlıyı görünce, iranlı grup daha rahat daha inandırıcı geldi bana. gel gör ki farsça konuştuklarından bilemicem gelçekten öyle mi.
insan yazarken bir yandan da düşünüyor ya,kendimce kendime şöyle bir gerçekle ikna ettim. isviçrelilern oynadığı kısım daha parodi gibiydi iranlılarınki ise daha dram gibi, en azından daha karanlık idi. farklı türler gibi?.. falan filan...kendimce sonuca da vardım yazar iken

bir blogda gördüğüm, alt-j şarkısını çok daha etkileyici yapan şu videoyu da eklemeden bitirmeyeyim.



A bird ballet | Music Video from Neels CASTILLON on Vimeo.


Wednesday, February 6, 2013

kar

mütemadiyen kar yağıyor demiştim. yıllardır diyorum da bu kış bi başka sanki, durmadan yağıyor. fakat şu ara hava o kadar da soğuk değil (1-2 derece) ve demin üst kattaki komşu aşağı atladı sandım, aklım çıkayazdı...  eriyen dev bir kar kütlesiymiş meğer. düştüğü yer ise tam olarak otobüs durağı.

koca koca kar öbekleri düşüp düşüp duruyor, birini sarsmasa bari



isviçrelisi türkü farketmez

insan değil mi, aynı işte..

http://www.ntvmsnbc.com/id/25419803

"İstanbul Beşiktaş'ta bir cipin önündeki motosiklete çarpması sonucu bir kadın ağır yaralandı.
Kadının eşi hafif yaralı kurtulurken, kazanın ardından durmadan yola devam eden sürücünün İsviçre Konsolosu Florian Köppel'in eşi Andrea Köppel olduğu ortaya çıktı."

Tuesday, February 5, 2013

bu akşam





zukunfttaymış, emily wells.

bu ara zukunft şaşırtıyor beni, ben mi hep leş zamanlarında denk gelmişim bilemedim ama şu son zamanda gittiğim seferlerde müzik pek hoştu. ki şimdi bu emily wells, benim aklıma yerleşmiş zukunft müziğinden uzak aslında. rote fabrik falan olsa tamam 







konser sonrası notu: şahane bi insanmışsın emily wells, ve gereksiz küçük bir mekanmışsın zukunftun lounge barı. ama sayende kadın bi bize konser vermeye gelmiş hissi yaşadık.azcık da kıpırdanmaya yer olaydı son zamanlardaki en bi güzel konserler listemde birinci yapar idim sanki

Thursday, January 31, 2013

bir isviçre üniversitesinden mezun olan non-eu'lar

uzun bir başlık oldu, kısaltamadım -gerçi çok da üzerinde düşünmedim-.  ama olaki birileri, bir türk ya da avrupa birliği vatandaşı olmayan bir insan evladı isviçrede bir üniversiteden mezunsa (hochschule'ler de dahil buna) 2011den beri mezun olduktan sonra 6 ay (veya "6 aya kadar" emin değilim) iş bulma kisvesi altında oturma iznini uzatabiliyor. ben bu şekilde uzatmış birini tanımıyordum, dolayısıyla eni konu didikledim düzenlemeleri yasaları vs.. ve merak eden de olursa en özetle şurada (ingilizcesi bu, almancası şu) okunabilir. yetmezse ise tüm dosya şurada pdf olarak var.

dün buralardan bir üniversitenin yabancı öğreciler için hazırlanmış klavuzunu gördüm de, non-eu veya non-efta lar kalamaz diye yazmışlar. umarım ki güncellemeyi unuttuklarındandır, yoksa yazık ayıp ediyorlar potansiyel öğrencilerine.


cuma fazıl sayın yine tonhalle'de konseri varmış. bissürü etkinlik var ve cuma. ayın 15i mi 17sinde mi ne de komedi dükkanı var imiş. buna pek sevindim ama ne kadar hızlı tükeniyor biletler şaştım



başlıktan daha da alakasızlaşmak ve almanlar kötü müzik yapıyor genellemesini yıkmaya bir adım daha yaklaşmak adına tape five ı da gösterip noktayı koyuyorum .


Tuesday, January 29, 2013

tek cümleli.

nasıl geriliyorum anlatamam bavul yapmanın gerekip gerekmediğini düşündükce...

Saturday, January 26, 2013

eskiyi eşeliyordum

"Peki sen kimsin ki ben sana bir tekne vereceğim,
Sen kimsin ki beni geri çevireceksin,
Ben bu toprakların kralıyım ve bu kraliyetteki bütün tekneler benim malımdır,
Daha çok sen o teknelerin malısın,
Ne demek istiyorsun, diye sormuş kafası iyice karışan kral,
Dediğim o ki onlar olmadan sen bir hiçsin, fakat onlar sen olmadan da yelkenlerini açabilirler,
Ancak benim emrimde, benim kaptanlarım ve benim denizcilerimle yapabilirler bunu,
Ben senden kaptan ya da denizci istemiyorum, senden tek istediğim bir tekne"
.


























biz de senden fazlasını istememiştik oysa

Monday, January 21, 2013

damacanalar gibi








"Binlerce pazartesi geçti ömrümde
Hangisiydi o çıkaramıyorum
Bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
Demek oldukça eski
Bir de saçmasapan şeyler
Bir kızın dizaltını örneğin
Bir adamın çirkin sigara içişini
Nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
Hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
Kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
Kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
Güzel bir öğle vakti
Eski güzel bir akşamı hatırlayarak
Sonra dopdolu şeyler
Damacanalar gibi
İçim kabarıyor
Sonu olsun diyorum
Neyin sonu ama
Hiç değilse bu taş basamakların"
-turgut uyar-



kabarıyor içim kendi kendime kaldığımda,  damacana ve pet lerle ise zamanında kafi derecede boğuşmuş idim


Sunday, January 20, 2013

dibe dibe en dibe...

.. batarsam, normal hayatıma devam edebilir miyim artık? yoksa bundan sonra normallerimin bunlar olacağını kabullenmem mi gerekiyor?





hava biraz daha karlı olursa (ki olacak) depresyona girmem an meselesi... alışamadım hala insanların bana verdiği 'nasıl olur da kar sevmezsin' tepkisine. sevmiyorum işte, beni huzursuz ve sinirli yapıyor canımı sıkıyor ve esas ben anlamıyorum sizin göz alan beyazlığı veya çamurlu buzlu sokakları sevmenizi.  yağmur öyle mi oysa yağıyor ve akıp gidiyor. isviçre için tabi bu dediğim yoksa türkiyede yağmur, çamura eşittir kar ise doğal afete...



Friday, January 18, 2013

Thursday, January 17, 2013

tey allaam ya...

dünya düz mü yuvarlak mı dönemini anca yaşıyoruz, ama daha ılımlı yaşadığımıza mı şükredelim yani? "evrime inanan var, inanmayan var"... oldu.


(azıcık geriden takip ediyorum evet)


ordan oraya, orayadan buraya tıklarken semih saygınerin videosuna denk geldim, sırf spor alanında değil, artık hayatta birbirini destekleme yerine insanlar kendisinin önüne geçeni karalar oldular.

http://www.youtube.com/watch?v=4gx3-yVcPxE

sonra da ted konuşmasına rasladım:




bence, bir türkün gözünde diğer türk x'i başarmış biri değil, eleştirilecek yanı öne çıkarılan biri o. o kadar çok kişi ve durum için geçerli ki bu... "x'in işçileri zaten ortalamanın üzerinde para alıyorlar, bi de daha ne yüzle işyerini protesto ediyorlar", "2 ay tatil yapıp üstüne para alıyorlar bir de şikayet ediyorlar" en sık duyduğumuz karşı argüman değil midir..  avrupa veya amerikada alanında öncüler arasına girmiş adam buraya gelir "ıyy domuz yemiş mi" gibi hemen abuk bir yönden eleştirmeye çalışmaya bakıyor bir çok insan.. veya mesela ben, kendi merakı sayesinde onu veya bunu yapmış, oraya buraya gidebilmiş katılabilmiş biri değilim, hala evlenememiş gezentinin önde gideniyim muhtemelen bazı kişilere göre. evlenmek niye belli bir eğitim geçirip, belli seviyelere gelmiş insanlar için hala hayattaki bir başarı kıstasıdır bu ise apayrı bir konu. -"darısı başına"- sırf onlar hayatlarında bir şeyleri başarma tatminini hissetsinler diye mi?

konudan konuya, yine günlüğe doğru kayma meyli göstermişken yetsin.


oyunu kim kazanır?...

"kendi yolumuzu izlememiz gerekiyor, başkalarının yolunu değil.....herkes gibi olan sıradan olur, kendi gibi olan değerli olur"


Wednesday, January 16, 2013

positive procrastination

"anyone can do any amount of work, provided it isn’t the work he is supposed to be doing at that moment"


işte tanımım mı desem iş verenle paylaşmaya çekindiğim hayat felsefem mi bilemedim ama demişler bunu robert benchley.

newyork times da çıkan bir yazı çarptı da gözüme. yapmam gereken başka işler var iken ertelemenin procrastination dibine de vur gitsin dedim, hem de kendi kendimi ileriki günlerde ikna ederken elimde bir argüman olsun.

efendim, procrastination'dan dem vuranlar aslında hiçbir şey yapmadan durmazlarmış. sürekli bir şeyler yaptıkları için aslında bunu verimli sayanlar da var imiş (productive procrastination).

öyle yani. sevindim kendi adıma.