Thursday, January 31, 2013

bir isviçre üniversitesinden mezun olan non-eu'lar

uzun bir başlık oldu, kısaltamadım -gerçi çok da üzerinde düşünmedim-.  ama olaki birileri, bir türk ya da avrupa birliği vatandaşı olmayan bir insan evladı isviçrede bir üniversiteden mezunsa (hochschule'ler de dahil buna) 2011den beri mezun olduktan sonra 6 ay (veya "6 aya kadar" emin değilim) iş bulma kisvesi altında oturma iznini uzatabiliyor. ben bu şekilde uzatmış birini tanımıyordum, dolayısıyla eni konu didikledim düzenlemeleri yasaları vs.. ve merak eden de olursa en özetle şurada (ingilizcesi bu, almancası şu) okunabilir. yetmezse ise tüm dosya şurada pdf olarak var.

dün buralardan bir üniversitenin yabancı öğreciler için hazırlanmış klavuzunu gördüm de, non-eu veya non-efta lar kalamaz diye yazmışlar. umarım ki güncellemeyi unuttuklarındandır, yoksa yazık ayıp ediyorlar potansiyel öğrencilerine.


cuma fazıl sayın yine tonhalle'de konseri varmış. bissürü etkinlik var ve cuma. ayın 15i mi 17sinde mi ne de komedi dükkanı var imiş. buna pek sevindim ama ne kadar hızlı tükeniyor biletler şaştım



başlıktan daha da alakasızlaşmak ve almanlar kötü müzik yapıyor genellemesini yıkmaya bir adım daha yaklaşmak adına tape five ı da gösterip noktayı koyuyorum .


Tuesday, January 29, 2013

tek cümleli.

nasıl geriliyorum anlatamam bavul yapmanın gerekip gerekmediğini düşündükce...

Saturday, January 26, 2013

eskiyi eşeliyordum

"Peki sen kimsin ki ben sana bir tekne vereceğim,
Sen kimsin ki beni geri çevireceksin,
Ben bu toprakların kralıyım ve bu kraliyetteki bütün tekneler benim malımdır,
Daha çok sen o teknelerin malısın,
Ne demek istiyorsun, diye sormuş kafası iyice karışan kral,
Dediğim o ki onlar olmadan sen bir hiçsin, fakat onlar sen olmadan da yelkenlerini açabilirler,
Ancak benim emrimde, benim kaptanlarım ve benim denizcilerimle yapabilirler bunu,
Ben senden kaptan ya da denizci istemiyorum, senden tek istediğim bir tekne"
.


























biz de senden fazlasını istememiştik oysa

Monday, January 21, 2013

damacanalar gibi








"Binlerce pazartesi geçti ömrümde
Hangisiydi o çıkaramıyorum
Bir kiraz yediğimi hatırlıyorum kurtluydu
Demek oldukça eski
Bir de saçmasapan şeyler
Bir kızın dizaltını örneğin
Bir adamın çirkin sigara içişini
Nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada
Hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna
Kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil
Kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana
Güzel bir öğle vakti
Eski güzel bir akşamı hatırlayarak
Sonra dopdolu şeyler
Damacanalar gibi
İçim kabarıyor
Sonu olsun diyorum
Neyin sonu ama
Hiç değilse bu taş basamakların"
-turgut uyar-



kabarıyor içim kendi kendime kaldığımda,  damacana ve pet lerle ise zamanında kafi derecede boğuşmuş idim


Sunday, January 20, 2013

dibe dibe en dibe...

.. batarsam, normal hayatıma devam edebilir miyim artık? yoksa bundan sonra normallerimin bunlar olacağını kabullenmem mi gerekiyor?





hava biraz daha karlı olursa (ki olacak) depresyona girmem an meselesi... alışamadım hala insanların bana verdiği 'nasıl olur da kar sevmezsin' tepkisine. sevmiyorum işte, beni huzursuz ve sinirli yapıyor canımı sıkıyor ve esas ben anlamıyorum sizin göz alan beyazlığı veya çamurlu buzlu sokakları sevmenizi.  yağmur öyle mi oysa yağıyor ve akıp gidiyor. isviçre için tabi bu dediğim yoksa türkiyede yağmur, çamura eşittir kar ise doğal afete...



Friday, January 18, 2013

Thursday, January 17, 2013

tey allaam ya...

dünya düz mü yuvarlak mı dönemini anca yaşıyoruz, ama daha ılımlı yaşadığımıza mı şükredelim yani? "evrime inanan var, inanmayan var"... oldu.


(azıcık geriden takip ediyorum evet)


ordan oraya, orayadan buraya tıklarken semih saygınerin videosuna denk geldim, sırf spor alanında değil, artık hayatta birbirini destekleme yerine insanlar kendisinin önüne geçeni karalar oldular.

http://www.youtube.com/watch?v=4gx3-yVcPxE

sonra da ted konuşmasına rasladım:




bence, bir türkün gözünde diğer türk x'i başarmış biri değil, eleştirilecek yanı öne çıkarılan biri o. o kadar çok kişi ve durum için geçerli ki bu... "x'in işçileri zaten ortalamanın üzerinde para alıyorlar, bi de daha ne yüzle işyerini protesto ediyorlar", "2 ay tatil yapıp üstüne para alıyorlar bir de şikayet ediyorlar" en sık duyduğumuz karşı argüman değil midir..  avrupa veya amerikada alanında öncüler arasına girmiş adam buraya gelir "ıyy domuz yemiş mi" gibi hemen abuk bir yönden eleştirmeye çalışmaya bakıyor bir çok insan.. veya mesela ben, kendi merakı sayesinde onu veya bunu yapmış, oraya buraya gidebilmiş katılabilmiş biri değilim, hala evlenememiş gezentinin önde gideniyim muhtemelen bazı kişilere göre. evlenmek niye belli bir eğitim geçirip, belli seviyelere gelmiş insanlar için hala hayattaki bir başarı kıstasıdır bu ise apayrı bir konu. -"darısı başına"- sırf onlar hayatlarında bir şeyleri başarma tatminini hissetsinler diye mi?

konudan konuya, yine günlüğe doğru kayma meyli göstermişken yetsin.


oyunu kim kazanır?...

"kendi yolumuzu izlememiz gerekiyor, başkalarının yolunu değil.....herkes gibi olan sıradan olur, kendi gibi olan değerli olur"


Wednesday, January 16, 2013

positive procrastination

"anyone can do any amount of work, provided it isn’t the work he is supposed to be doing at that moment"


işte tanımım mı desem iş verenle paylaşmaya çekindiğim hayat felsefem mi bilemedim ama demişler bunu robert benchley.

newyork times da çıkan bir yazı çarptı da gözüme. yapmam gereken başka işler var iken ertelemenin procrastination dibine de vur gitsin dedim, hem de kendi kendimi ileriki günlerde ikna ederken elimde bir argüman olsun.

efendim, procrastination'dan dem vuranlar aslında hiçbir şey yapmadan durmazlarmış. sürekli bir şeyler yaptıkları için aslında bunu verimli sayanlar da var imiş (productive procrastination).

öyle yani. sevindim kendi adıma.