Monday, April 30, 2012

bazen



bazen,
elde avuçta birşey kalmamışken,
tutunacak, sığınacak birşeyler arıyor insan, ve batıl inançlar giriyor bazen farkında olmadan hayata. bazense benim gibi muhtemelen alışkanlıktan, nisan biterken hıdırellez heyecanı geliyor bünyeye.. goran bregoviç konseri varmış aynı gün, ne güzel olurdu tabi lakin canım teze feci sıkkın ve iş yok haftasonu çalışabileceğim...içim rahat rahat 55 frankı veremiyorum kahretmeye. üstüne bir de mercan dede nin hıdırellezi çok dertlendirdi birden


ayrıca vay arkadaş uzunköprü köftecisi istanbula gelmiş, yetmemiş ikinciye şube açmış bense bundan bihaber hala yılda bir kere yiyiyorum kendisini, olcak iş değil!..


tek derdimiz bu olsun a ciğerim
(bak bu daha gelmedi sanki?)

Sunday, April 29, 2012

melodi melodika melodikalananlar




doyduğum, artık dönme vaktimin geldiği onaylanmaya başladı sanki iyice...


bu melodikaları küçükken hiç anlamazdım, şimdi şimdi mi popüler olmaya başladı ben mi sesine anca alışmaya başladım bilmiyorum da sempatik geliyor şimdilerde

Thursday, April 26, 2012

ayak seyrine çıkmıştım, derken...

o değil de a insanlar, .... yıl?!




eksenim düzgün, uydularım etrafımdayken idi... sonra bir sarsıldım, yerim yörüngem değişti ve bu arada bir kaç uydumu kaybettim; belki yollarımız çakışır umuduyla buradan devam ettim -ve biraz da eski bütünlüğümü anımsayabilmek adına- , zamanla ise her tekrar gibi bu da -aslında niye'si nedeni olmayan - bir alışkanlığa dönüştü.






-arşivden çıkma, bana bana çok bana bir yazımsı, ama niye bu video hiç bi fikrim yok şu an-

DE vs CH / sadece für dich



"wenn du das verstanden hast, sen de bizdensin"
anlıyor olabilirim onları ama bu kabullendiğim anlamına gelmiyor. sırf kelimeleri anlamaktan bahsetmiyorum, bu şekilde konuşmanın nedenini anlamak bahsettiğim... kesinlikle bildiğin bir kaç dilin kelimelerini karıştırarak konuşmak çok daha kolay ama bu bu durumun normal olmasını gerektirmiyor. ben de tüm gün ingilizce ya da almanca konuşmuşsam veya yorgun olduğumda yapıyorum belki bazen düşünmek yerine ağzına gelen ilk kelimeyi herhangi bir dilde söylemeyi, fakat bunu böyle kabullenmemeli insan.

mesela isviçrelilerin arasında kaldığınızda beş dakka sonra kendinizi hemen farklı bir diyalekt olan isviçre almancasının konuşulduğu bir ortamda bulmanız çok yüksek bir ihtimal. diğer yabancılarla bu kadar hızlı başıma gelmedi bu olay, ve buradaki yabancıların şikayetçi olduğu konulardan biri de bu... ama diğer yandan kendinizi bir grup burada-veya almanca konuşulan bir ülkede- doğmuş türklerin arasında bulduğunuzda ise yine anlaşılmaz bir dünyaya merhaba demiş oluyorsunuz. almanca bilmiyorsanız zaten başka bir almanca bilseniz bile bi anlık afallama; "nece konuşuyor bu adamlar?!?"


***
hasbel kader kendimi isviçrede bulsam da, almanyada mesela berlin veya münih'te çok daha eğlenceli hareketli bir yaşam olsa da aslında iki ülkeyi birbirine kıyaslayınca burada olmayı tercih etmekteyim şu anda. bu tercih aslında acınası bir yaşam şeklinin yüzeysel olarak güzel görünmesinden kaynaklanıyor desem bilmem kendimi iyi anlatmış olur muyum... isviçre kurallar, cezalar ve dolayısıyla yaptırımlarıyla ama diğer yandan teorik olarak halkın istediğini elde edebileceği bir sistem vaat ederek insanlarını koyun etmiş bir ülke. almanya desen çok mu kültürlü çok mu zeki, hayır değil (sanmıyorum en azından) ama insanlar agresifliklerini belki de buradaki kadar bastırmıyorlar, daha uzun süreden beri göç alıyor, dolayısıyla daha karışık bir yapısı var ve işte neyse sisteminde sorunlar oluşmaya başladı kısaca (toparlayamadım mı ne başladığım lafı)

mesela isviçrede henüz böyle davranışlar yaygınlaşmadı. yakın bir zamanda da yaşanacağınız pek düşünmüyorum zira yabancılar üzerindeki (ya da belli bir grup yabancı mı desem?) kontrol bence oldukça yüksek [iki aydır göçmen bürosuna evrak götürüyorum isyan noktasındayım bu konuda] konuyu dağıtmadan, galiba geçen sene oylanıp kabul edilmişti "herhangi bir kriminal suça karışmış olan yabancılar ülkeden atılacak" maddesi, ki bu kriminal tanımı oldukça geniş, hemen hemen her hata bu kriminale girebiliyor. kaç kuşaktır burada yaşadığınızın bir önemi olmadan... neyse, bu oylama sonucunun gelecekteki taşkınlıkları/aşırılıkları önler belki. gözünü sevdiğimin proaktifliği hayatının merkezine oturtmuş ülkesi...



işin aslı, bu konulardan konuşmanın pek benim haddim olmadığını düşünüyorum. almanyada sadece bir turist idim, isviçrede ise turist değil "yabancı"yım, ama hala öğrenci sıfatını taşıdığım ve avrupalının kafasındaki tipik türk tipine sahip olmadığım için aslında bu "yabancılık"ı tam olarak yaşadığımı da düşünmüyorum. ama yine de şimdi bir baktım da eni konu yazmışım... sonra da oturduğu yerden ahkam kesenleri eleştiririm. çelişkiler yumağı insancıklarız bir çoğumuz, di mi?

multikulti, badi, waedi, kaetzli, ... seviyorum bu kısaltmaları, küçülme eki "-cik"in almanca versiyonlarını


velhasıl kelam; -reklamlar bitti-





(bu da deminki reklam kadar eskidir herhalde? yazmışım o kadar,dediğim gibi belki sonra silerim)

slow down... take it easy...

(oh hoooo, bak bu çok eski haber. ama dilime takıldı şarkısı şimdi... slow daaaavn... teyk it iiiiiziiieyyee)




şimdi bir televizyonum yok, okuldakiler kampayanın başarısı/başarısızlığı üzerine bir anket düzenlemeseydi haberim de olmayacaktı bu kampanyadan ama eğlenceli, müzik aracılığıyla başarıya ulaşan koruyucu melk franky nin hikayesi...
isviçre en hız limitinin aşılmadığı ülkelerden biriyken ve reklamın ingilizce olması acaba yabancılara efendi ol mu demek istiyorlar diye merak ettirmedi değil beni...
















buna hiç gerek yoktu bence, adamı yavaş gitmekten soğutuyor




The World according to the Swiss


bloggerın arayüzü değişmiş. kurcalarken başlayıp da yayınlamadıklarım gözüme çarptı, çokmuşlar meğersem.. birer ikişer elden geçirip yayınlamalı?




ya da ortadan kaldırmalı?

isviçre'nin başkenti zürih'tir

türkiye'nin başkenti istanbul'dur kadar yanlış bir önerme



şu resmi internette görünce bahsetmeden geçmek istemedim... isviçre'nin başkenti "bern" dir ve bir isviçre başkentine yaraşır şekilde de düzenlidir.

sokakların paralelliğinden de belli sanırım?

Wednesday, April 25, 2012

insanın acısını insan mı alır?


"ne araya yolların girmesi,
ne kapanan kapılar,
ne yıldız kayması gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katarı gökte.


insanın içini dökmekten vazgeçmesi"...
-şükrü erbaş-

tam şu anda...

nasıll da mutsuzum
tam
şuanda.








çıldırmıycam...

çıldırmıcam?


Sunday, April 22, 2012

"hamlet tespih çekiyor"

http://spektakulersehirheykelleri.tumblr.com/ da bolca örneği olduğu gibi, şehirler böylesi heykellerle kaplandıktan sonra sıranın halka hitap eden ve zaten hepi topu üç beş tane olan sahnelere gelmemesi için canlı yayında ne güzel değiştirmiş şarkısının sözlerini fırat tanış:


 

o bu şu, istanbul modern i öne atıp geri çektiler, hemen akabinde şehir tiyatroları... bari biraz aralık bırakın da unutalım

etkinlik falan

evde internetinin olması ne güzel bir şey!...


türkiyede saçma saçma nefret kusmalar var sanki bu ara, ama ben fazıl say konusunda heyecanlıyım. pfinsten da zürichte konseri varmış . neden veya neye göre seçiliyor bilmiyorum ama bu sene türkiyeden 3 kişi ,fazıl say, burhan öçal ve cem babacan çağrılmış. (fazıl sayın ara ara gelmişliği -ve galiba burhan öçal ın da- var ama ben gidememiştim)

benim muhtemelen çalışmayacağım bir tatil vakti geliyorlar, hemen biletleri alasım var "bakarız" "gideriz heralde"sini beklemeden... bir de para hesabı yapmak olmayaydı...

http://www.festivalclassics.ch/konzerte/





 



o değil de... ben bu ara tayfun erdeme çok takıldım. yat kalk dinle dinle huzura er, coşkulan hüzünlen falan... internette pek bilemiyorum nereden dinlenebilir ama demin ararken rasladığım şu sitede hem albüm tanıtımı pek güzel olmuş hem de şarkıları var bir fikir edinilebilecek.

ve onu dinlerken, yani bu bahsi geçen sessiz bir kelebeğin rüyaları ve danslarını albümünü dinlerken, tanımasam da birden bire insanın kafasında beliren umarım margit iyidir düşüncesi.... umarım iyidir.


çok kötü bir bitiriş olacak ama birden nasıl feci bir rüzgar çıktı, cam kapı kapamaya koşmam lazım

Thursday, April 19, 2012

resmi olarak kışı kovaladıktan sonra...



resim bu seneye mi ait bilemiyorum,ben gidemedim zira o ara sevgili cablecom a internetsizliğimize dair dert anlatmaya çalışıyordum. 3 günü telefon başında, internetimizin neden kesik olduğuna dair zibilyon tane sebep duyduktan sonra vardığımız son nokta "sizin bize kayıtlı hiç internetiniz olmamış ki" oldu, ve aynı zamanda da benim kopuş noktam.  oysa ki paskalya ve şaman inanışlarından bahsetmek istiyordum, geçtigittibitti bile...

neyse bu böögg /Sechseläuten denen şey (şuranın haricinde de bahsettiğimden emindim ama bulamadım) loncaların (zunft) bir nevi baharı kutlamak adına yaptıkları geçiş töreni gibi birşey. mesela demirciler loncası, işte ithalatçılar (??) loncası gibi (arap kılık kıyafetiyle gezen bunlar favorim, ilk geldiğim sene derste camın önünden develer geçirerek beni bambaşka deryalara götürmüşlerdi)

ama genelde ortaçağ lordları hakimleri gibi lüleli lüleli peruklarlarla fırfırlı paçalarla geziyorlar. ve kast sistemimsi birşey burada da karşımıza çıkıyor. biri geçenlerde "zenginlerin fastnachtı" demişti bu sechselaeuten için, daha fazla katılamazdım. sadece belirli zanaatçı loncalarının ve bunların zenginlerinin katılabildiği kadınlarınsa sadece son zamanlarda çiçekçi kız göreviyle iştirak etmeye hak kazandığı bir olay işte. pazar güü çocuklar mini-ortaçağ-babası kılığıyla geçit töreni yapıyorlar, pazartesi de büyükler. ve galiba cumartesi de gençler için kaufleuten da parti. böylece zengin zümremiz de kılık değiştirmenin tadına doymuş oluyor...

yanlız şeye çok güldüm, fotoğrafı arkadaşta kaldı keşke alaydım... pazar sabahtan bir arkadaşla volkshaus da buluştuk kahve içelim diye, işte kinderumzug -çocuklar geçidi- öncesiydi herhalde ki bir kaç çocuk analarıyla geldiler. ama ambalajlanmış porselen bebek gibiydiler. nasıl anlatırım bilemiyorum, şu aşağıdaki tarzda ama "ortaçağ hakimi lülesi"peruğu kafalarında kızlı erkekli bir kaç çocuk, üstlerinde hava yağmurlu olduğu için şeffaf yağmurluğumsu-büyük boy poşetimsi şeylerle içeri girdiler hiiiç bir şey çıkarmadan öyle oturdular yarım saat bir saat, bildiğin raftaki ambalajlı porselen bebekler, ama canlı



çok güldüm ama şirinlerdi de yaa..



sahi bu arada, böög denen yukarıda bir yerlerden resmini aşırdığım dev kardan adam ne kadar çabuk yanarsa, o kadar güzell, o kadar sıcak bir yaz geçecekmiş... 12 dkikada yandı, bence uzun onlara göre ise kısa bir süre.. kısmet bakalım. geçen sene patlamak bilmemişti garip de bir yaz geçirmiştik, inanasım var 3 yıllık kardan adam yakma tecrübelerime göre


Sunday, April 8, 2012

ah bu havalar

şu medeniyet diyarındaki kadar sıkıntıyı ben başka yerde çekmedim azizim!
3 gündür internet yok, şikeyet edemiyorum çünkü sevgili zweck-wg mizin sahibi durumunda olan çocukta tüm detaylar ve bizim zerre bilgimiz yok; 4 günlük tatil, tezi toparlayacaktım sözde veya iş başvrularında bulunacaktım yalan oldu. kar yağıyor lapa lapa... ne saçma bi paskalya yaşatıyorsun sen 2012?

neyse allahtan bu sefer sıcak su akıyor veya elektrik var, bunlara şükrediyorum zira olmadığı zamanlar/haftalar da geçirmiştim

Wednesday, April 4, 2012

ama ama?...


ya komik aslında, bildiğin hayal kırıklığına uğradım bunu görünce,haha

dünya turnesine çıkıyormuş babazula, ne güzel pek şahane amaa..ama... niye zürih değil de bern? oysa ki ben tey teyyy en azından her sene babazula geliyor diye atıp tutuyor seviniyordum, tamam küççücük ülke de yine de... işte dedim ya komik aslında benim bunu görünce bozulmam.

şımartmamalı insanoğlunu tekrarlarla

.

Sunday, April 1, 2012

belkilerin kol gezdiği saatta, belkim belki bile değildim

bir şarkının adı 'belki' (veya "bazen") olur da güzel olmaz mı diye bir önermem var

mesela bu,


mesela şu, ya da bu, ve şimdi aklıma gelmeyen ya da link veremediğim diğerleri gibi



ama yine de bazenler kazanır belki?
çünkü ben...kayboldum?




guneş doğar, güneş batar ne de olsa