Wednesday, August 31, 2011

about to depart...


bavulu uçuştan bir kaç saat önceye bırakmamayı öğrenmeliyim, hele de amaç fazla eşyaları taşımaksa... ah be pegasus niye 30dan 20ye indirdin ki bagaj hakkını.dolduruyorum boşaltıyorum bir öğrencinin onca kitap ders notu vs ile 20 kiloya sığmasının imkanı yok

Monday, August 29, 2011

piggy

yine bir deadline öncesi ve tatil arifesi sıkışıklığında kafamdan onyüzbin milyon tane şey aynı anda geçerken ben sanırım sadece bloga bişeyler giriktiriyorum...
böyle, bencilliğinden dolayı aşk acısı çeken bir domuzcuk vardı. mangamsı çizgiromanımsı bişeydi. neydi adı ya da kimindi desem yine bana kimse cevap vermez heralde?



.

haha çok eğlendim




ilahi koreliler, delisiniz cümleten

.





ekleme: şöyle de bir röpörtajları varmış ingilizce alt yazılı:



çok eğlenilir sanki bunların konserinde?
.

isviçreden geçerken

(daha önce de paylaşmıştım bunu..)



geçiyor isviçre camdan

güneşli bir akvaryumdan

geçen bir balık gibi,

çok renkli bir balık.


bakıyorum vagonumdan
kederli
alaycı
öfkeli biraz da alık
bakıyorum vagonumdan
not alıyorum
isviçre üstüne doğru yanlış bildiklerimi
gördüklerime katarak
hava ne soğuk, ne sıcak,
burda her şey böyle galiba, gülüm
ne soğuk, ne sıcak,
ne serin, ne ılık
ayarlı bir saat
markası ünlü bir kol saati…
isviçre oyuncak bir memleket
dev dağlarla karışık.
dev dağlar gülüm,
çocukluğumun dağları
tobler çikolatasının.
uzaklardan gelen sütlü bir tat ağzımda
ve çocukluğumu hatırlamanın kederi
düğümlendi boğazımda.

ve işte göller, gülüm,
turist dergilerinin kapak gölleri,
kaymak kağıt üstüne pırıl pırıl,
telleri, duvakları, yalçın yamaçlarıyla,
şaşırıyorsun baskının güzelliğine.
isviçre, bir yandan da, gülüm,
benziyor yastık yüzüne,
çivitli, ütülü, danteleli,
yeni de geçirilimiş
yani bir insan başının ağırlığı
çukurlaştırıp kırıştırmamış henüz.
isviçreyi, bilirsin, gülüm,
dilsiz kasası, derler,
bir yerlerden, bir şeylerden kaçırılan paraların.
bir de gülüm,
casuslarla boz inekler işi var.
sere serpe gelişmiş inekler casuslar,
isviçre tarafszlık cennetine girdi gireli.
casuslar boy boy
ve çeşitli milletlerden olmalı
ama hepsi bir boy boz ineklerin
hepsi isviçreli

fransaya yaklaşıyoruz .
karşımda bir kız
polis romanı okuyor.
güneş, pembe derisini hafifçe soymuş,
at kuyruğu saçları yapağıdan,
gözlerinde tatlı tatlı gökyüzü,
wilhelm tell elmayı yanaklarına koymuş
bakıyorum isviçreye vagonumdan,
şehirleri cansıkıcı olmalı
belki sanatoryomları eğlencelidir.
yaşamak ister miydim
şu gördüğüm yerlerde
şu saygıdeğer adamların arasında
doksanımdan sonra belki…

niye böyle şeyler yazdım isviçre için?
belki kıskandığımdan
kanlı çölün ortasındaki küçük bahçeyi

çiçekleri küçük bahçenin,
çiçekleri biraz da,
çölde akan kanımızla sulanmadı mı?
sulanmıyor mu?

ve rahat, karlı gecelerinde isviçrenin
yıldızları biraz da
göz yaşlarımızla yıkanıp yanmıyor mu?
girdik fransaya, gülüm,
değişti evler, hava, adamlar.
işte kıvır kıvır
körpe kıvırcık salata gibi,
yıkanmamış, hatta çamurlu,
fransa toprağında bahar…

mayıs 1958

nazım hikmet



buradaki her tren yolculuğunda aklıma gelir...

ve bu aşağıdakinden daha iyi uyan başka birşarkı olabilir mi bu şiire bilmiyorum...



Saturday, August 27, 2011

Satoshi Kon


aslında geçen çarşamba bu adamdan bahsetmek istemiştim, ama saçma sapan şeylerden başlayıp unutup gitmişim sonra..

ölüm yıldönümlerini sevmem, yani özellikle bu tarihlerde insanları hatırlamayı sevmem ama bahsetmek anmak istemiştim kendisinden sadece... belki de hatırlanmalılar? en azından saygı gösterilmeliler?

satoshi kon da japon bir anime yönetmeni&yazarı ve mangaka, geçen sene 24 ağustosta kanserden vefat etti arkasında şahane animeler bırakarak. (mesela perfect blue-1998, millenium actress- 2001, tokyo godfathers - 2003, paranoia agent -2004, paprika-2006).

üzüldüm.

nasıl bir iinsandır bilemem ama şahane bir hayal dünyası, bilinç altı-rüya-hayal-gerçeklik arasında gidip gelmeler, göndermelerle en sevdiğim animeleri yapmış insandır benim için.

Wednesday, August 24, 2011

svp... yaratıcılıkta en bir şahane numarasın










tamam eyvallah böyle bir reklam yapmışlar. alıştık artık eski reklamları kadar itici de değil. hem bizim de biscolata mı ne çikolata erkeğimiz var...

...da...
olay adamlara patlamış biraz.
oradaki esmer hatun türkmüş, bu sefer diğer partiler bu ne diyet ne lahana turşusu demeye başlamışlar, svp de kem kümlemiş. ama her zaman bir cevapları var tabi amcamların...


benim televizyonum olmdığı için tek dayanağım link:
http://www.thelocal.ch/915/20110822/


böyle güllük gülistanlık dertleri var işte adamların


.

zurich ve yaz fırtınaları





yağmur falan diyemeyeceğim bunlara. ben ki yağmuru seven şimşekten gökgürültüsünden korkmayan insandım bazen öyle bi sesle iniyorlarki içim sekiyor,oturduğum yerden oynatıyor beni.
bir gün iki gün neyse de yaz akşamlarının yarısını bu sene böyle geçirdik neredeyse. bir haftadır da normal yaz mevsimi yaşanıyordu, evlerde oturduğun yerden ter atıyorsun falan .. tabi ki de çok gecikmeden akşam koyverdi kendini ve yağmur çılgın şimşeklerle başladı




resimleri ben çekmedim, zaten tıklanınca direk adrese götürmesi lazım


Monday, August 22, 2011

dubrovnik






en çok hırvatistan ve sırbistan hakkında bilgi almak için geliyormuş insanlar siteye, gugıl öyle rapor verdi. bense hırvatistan hakkında yazmayı bırakmıştım. oysa ki şuralar buralar benimmiş sanki buralar gibi hissettiğim ender yerlerdendi...

dubrovnik hariç

her turist akım ve yığınına uğramış yerlerde olduğu gibi burada da hırvatistanın geneline kıyasla daha bi sömürücü tutum, daha bi sie turist karşılaması var. abartmayayım öyle çok rahatsız edici değil aslında, ama işte genel izlenimden sonra saksısındaki domatesini veren teyzeden sonra burası daha farklı geldi bana

ama güzel şehir, iyi korunmuş surların içi. dışını hatırlamıyorum açıkcası normal yazlık sitelik diye aklımda kalmış ama o kadar... 

biz rezervasyon falan yaptırmadan direk gitmiştik, kimisi de bulduğumuz bir yere çadır kurarız modundaydı ama sezon sonu hava iyi serinleyebiliyormuş. 

epey popüler bir yer dubrovnik nedense. sezon sonu eylül olmasına rağmen pansiyon tarzı yerler doluydu. galiba turizim ofisi epey yardımcı olmuştu oda bulmak konusunda ama biz sokakta karşılaştığımız odaistiyormusunuzgençlerci'den bulduğumuz yeri tercih ettik,galiba merkeze daha yakındı, ya da sallıyor da olabilirim. neyse şansa süper bi tavan arası evde kaldık. zaten sur içinde neredeyse tüm binalar güzel, taş, eski...

yağmur sonrası güneşli güne uyanmak ne güzel bir duygu...







hırvatistan benim için özel; en güzel yazlarımı geçirdiğim, altını üstüne getirdiğim en eğlendiğim, en abuk yerlere çadır kurup mesela uyanınca kendimizi otelin bahçesinde bulduğumuz, en şirin arabalara rasladığım, neredeyse hep güzel anılarımın olduğu bir ülke. bi tek krk a kadar gidip dah yukarı rijekaya geçememek içimde kaldı. 

belki böyle hatırlıyor olmamın nedeni oraya son gidişimden sonra da hayatımda işlerin pek düzgün gitmeyişidir... gidip elimi yüzümü taşına toprağına mı sürsem ne yapsam bu dönemi üstümden atmak için...






öyle işte.
o kadar...
bu kadar.
tik
tak

...

Friday, August 19, 2011

Hey you! What song are you listening to?



...






zagrebi özledim sanırım...

ve bana göre zürihten daha iyi müzik zevki var bu insanların






ve istanbul tabiki de... sondaki "bu mudur?" güzel denk gelmiş

Tuesday, August 16, 2011

GA

ga geyyli gala gula da gamburleyyli
gap gup




Generalabonnement diye bir şey var isviçre demiryollarının cüzdan yiyen tarifeerine çözüm olarak sunduğu. hepi topu bir ucundan öbür ucuna 4 saatlik bir ülke olduğu için trenle günü birlik her bir şehrine ulaşabiliyorsunuz neredeyse. fransız tarafından italyan tarafına geçmek sıkıntılı biraz sadece, dağların üstünden yol geçirmeye üşenmişler orada, bern miydi basel miydi neyse başka bir şehir üzerinden aktarma yapmak gerekiyor illa trene binip gideceğim derseniz.işte bu namı diğer GA şu ödeme günlerinde içimi çok yakmakta. öğrenci indirimli aylık 210 frank... ve ben şu ara neredeyse zürih içinde bile toplu taşıma kullanma gereksinimi duymuyorum. içim acıyor yani öderken :)










ayrıca...
o değil de... -çok seviyorum bu lafı,tam alakasız konuya geçirmelik-
yılların capi sun ını (evet, doğrusunun capri sun olduğunu buraya gelince öğrendim) capri sonne olarak bulmak da pek itici sanki?




capri sonne ne ya, ne gereksiz..kapri güneş dedik mi ki biz? demedik, ilkokuldan itibaren capi san dı o bizim için. sevmesem de paketi ayırdediciydi yeterince




.

Thursday, August 11, 2011

ben bir bitim

Ben bir bitim
Kanatlarım var benim
Uçmaktan korkmam

Yüksekten bir şey gözükmez
Aşağıda ise bir şey yok





tüm gün kudret kurtçebe dinleme isteği içimde.. beat ya da aptal kutusunu bulamadım internette ama en güzel tek başına yorumu onda değil mi?
http://fizy.com/#s/1v3ew5










Wednesday, August 10, 2011

"yaza yaza yükselmek, yüksele yüksele ermek, var olmaktan ziyade sahip olmak isteyen huzursuz yanım."


facebook üzerindeki şu gereksiz oyunlardan birine burada katılmak istedim. kopi-peyst olarak şu:

"Bu hafta Ulusal Kitap Haftası imiş. Kural şu imiş: En yakınındaki kitabı al. 56. sayfaya git ve 5. cümleyi statüne yaz. Kitabın ismini verme. Bu kuralları da statüne kopyala."
elimi attığım ikinci kitaptan beşinci cümle ise  sayfanın son ve en kısa cümlesine denk geliyor
" je engporiger eine aktivkohle ist desto grösser ist E0"

of almanca, tükettin beni..

almanca ana diliniz değilse kasmayın almanca eğitim için diye öneririm.çok gereksiz.. lisede öğrenin yeter sonraki seviyelerde sadece işkence bu cümlelerin içinden çıkmak. gözünü sevdiğimin ingilizcesi



en çok da hastayken özlüyor insan evi...

Thursday, August 4, 2011

and i was green, greener than the hill






ilk başta sırf brokoliyle vurdu film beni, sonra eskinin glamcisini bugünün indiesi hoşuma gitti (şii en buluu cular galiba bunlar) sonra da izledim işte ne çıkacak diye brokoliyle başlayıp brokoliyle biten bu filmi. son hikayeden sıkılsam da sonunda brokoliye bağladıklarından az buçuk olur seviyeye geldi gözümde
boş film sanıp beklediğinden farklı çıkınca insan beğeniyor galiba. acoustic denen filmden bahsediyorum.  detaylarını bilmiyorum filmin, ama bana pastel music sponsorluğunda çekilmiş gibi geldi müziğin türünden dolayı. bi de bir yerde adı da geçiyor olabilir miydi?.. emin değilim 
evet, zürihe geldim ve sıkıldım,sonra film izledim ve beynim uyuştu-dışarı çıkmaya mecalim kalmadı akşam. bir de alkol almayasayım var gece aburcuburlamalarını da yasaklıyorum kendime. soda içmeye uyuşuk beyinle katılmak gereksiz geldi. uyuyayım ben iyisi miç. uzatmayayım lafı, film hakkında bu kadar işte, 3-5 kısa filmden oluşan bir anlatı...sayfayı koreye adamak gibi bir niyetim yok zaten,öyle üst üste denk geldi ama bunu da yasaklıyım kendime. biraz bakınmıştım gitmeden önce, o oppa'layan tipler çok korkutucu, gezi yazılarına isviçreye falan geri dönmeli.kime ne elin çekiğinin buroccolisinden :)










.