Saturday, February 25, 2012

belki de her yönünle güvenilir değilsin isviçre?





türkiyeyi deprem ülkesi grubuna sokmak yanlış olmaz herhalde? ve çocukluğundan beri "büyük istanbul depremine" bi şekilde beklemeye başlamış birine burada olan biten sinek ısırığı gibi birşey tamam, ama yine de "beklemediğin şey başına gelir" desturundan aklıma takılan,endişelensem mi dediğim bir şey var..


dün yine deprem oldu burada, (tamam, depremcik). ben bir önceki gece hiç uyumadığım için dün akşam 11 gibi yatıp resmen sızmışım. epey deirn uyudum. yok ne yapıp ettiğimi anlatacak değilim. gene deprem olmuş burada. işin kötü yanı, deprem sayılmayacak boyuttaki (3.5) bu sarsıntıyı bir çok kişinin hissetmiş olması. evet, bu beni endişelendiren.  bu kadar küçük bir sarsıntıyı, deprem merkezinde olmadan hissediyorsa insanlar evler cidden kötü durumda olmalı? sanki? paranoyaklaşıyor muyum ki?

hayrolsun :)


.

Thursday, February 23, 2012

komik olmaya mı çalıştın şakacı svp?


hayır onca bilimadamının çıktığı ülkede niye ilkokul ve altı seviyesinde poster çalışmalarına raslanıyor ki? hah, kandırdın di mi svp, "wir macher saubere politik" (temiz siyaset yapıyoruz) diye başlayarak,ya da aşağıdaki gibi "aslında yabancılarla bir zorumuz yok" derken "yabancılar dışarı"yı gözümüze gözümüze sokarak?
 bu, svp dediğim, çokça bahsettim kendisinden de zaten, isviçrenin akp'si diyebilirim, en çok oy alan parti, akpden farkı gerçekten aşırı milliyetçi, reklamlardan anlaşılabileceği gibi. "ılımlı" sağ, "ılımlı siyaset"in anlamını buraya gelince farkettim, ılım mılım yok adamlarda dandun konuşuyorlar, ha ama günahlarını almayayım sadece konuşuyorlar bir de işte çalışma izinlerini -yabancı alımını falan biraz daha limitlemeye çalıştılar ama onu muhtemelen başa geçecek herhangi bir parti de yapacaktı.
yine de etrafta bu tarzda afişler görmek rahatsız ediyor insanı, ne zaman gözüme çarpsa "ben burada hoş karşılanmıyorum" hissini yaratıyor bünyede.


ayh, uykum var ama bitiremedim yarına yetiştirmem gerekenleri.. daral daral........

Sunday, February 19, 2012

buldumcuk

böyle bir site de varmış, demin bir yer hakkında bilgi ararken rastladım.

http://buldum.ch/

ben bu yönde birşey aramıyordum, ama belki başka bir zaman işe yarar... ismi sempatik geldi, seviverdim

Thursday, February 16, 2012

Blumen- und Gemüsemarkt

tam şu ana kadar çok niyetliydim yarın açılır açılmaz bu pazara dalmaya ve oradan da okula gitmeye... lakin şimdi nasıl bir üşengeçlik geldi anlatamam,değer mi üç beş meyva için tazelik için sabahın 5buçuğunda kalkmaya?...



kim demiş avrupada pazar yok diye. var. ama genelde haftaiçi ve abuk sabuk saatlerde (sabah 6-11am) ve biraz küçük çapta.. yani çalışan ya da okuyan bir insan zor uğrar, misal ben. ya yarın bu , ya da cumartesi altstettendaki. de kim gidecek sabah sabah tee oraya. 

zürihteki diğer marketler ve saatleri için http://www.zuercher-maerkte.ch/index.php?marktplaetze 



Tuesday, February 14, 2012

Geesthacht

Nasıl bir yer bu Geesthacht?

gidilir mi? kalınır mı?sıkıntıdan ölünür mü?insanıyla kapışılır mı?... nasıl bir yerdir geesthacht?

yoksa üç ay dediğin göz açıp kapayıncaya kadar geçer mi?









a planı, b planı,c planı.... yine başladık bakalım elimde patlayacak-beni vakit harcadığımla bırakacak- planlar yapmaya.....

Sunday, February 12, 2012

atina

yine karışmış atina. öyle böyle değil çok büyük deniyor bu sefer, 100-200bin arası insan sokakta, syntagma meydanında k, gayet de merkezi bi yer, bankalar atmler hatta starbuckslar falan ateşe verilmiş. belediye binası ve bir iki yer de işgal edilmiş(ya da en azından çevrelenmiş),istifa etmiş bir iki kişi söylenenler-paylaşılanlar arasında
kimsenin haberi yok gibi şimdilik? haber sayfalarından bahsediyorum. sabaha mı? ya da magazinsel haberler vermek dikkat çekmeye yeter mi ki? mikis theodorakis de gaz bombasından nasibini alanlardanmış.





mikis theodorakis kim derseniz... zorba desem? film olan. olmadı şu şarkıyı illaki duymuşsunuzdur?



Bell Canada hosts Switzerland





gibi...

zürich'te deprem

twitter seni ne kadar sevsem azdır diyorum bir kez daha. twitter kullanıcısı olmamama rağmen en çabuk haber alma kaynağı twitter oldu gözümde, ve 35 dakika önceki depremimside de beni yanıltmadı. ben daha eve kamyonun biri mi bodoslama daldı yoksa deprem mi oldu kavrayamamışken sağolsun twitter kullanıcıları "la?deprem miydi o?scaryyy" nidalarıyla "zürich" aramasına yanıt verdiler.

evet olmaz dedikleri isviçrede daha doğrusu zürihcte (basel in bi deprem geçmişi var zira) deprem de oldu. oysa tabi bilmiyorlar ki benim olduğum yerde olmayacak musibet yoktur. o değil de bizim ev çok uydurukmuş ya, şaka bi yana adam gibi ciddi ya da uzun süreli bir sarsıntıda çökebiliriz.


işin gerçek boyutuna gelirsek, 32 km derinlikte 4.1 şiddetinde bir kaç saniyelik bir deprem züriche 16 km lik (benim okulaysa 4-5km lik) bir yerde gerçekleşti.

oldukça anormal, evet

hayrolsun?


saçma gelecek ama oda zemininin sola doğru eğim yaptığına dair acayip bi his var içimde. şu lisede öğrettikleri ipli eğim ölçerden mi yapsam, yatıp uyusam mı? bir huzursuzluk bir huzursuzluk... yok eğer yıkılacak mıkılacaksa eşyaları az toplayayım laf aramızda rezil olmak var millete


**sonradan ekleme, 4.2 ve benim bir kaç sn dediğim de 26 saniyeymiş. uzun buraya göre

Tuesday, February 7, 2012

richard porson

hele de almanca diye bahsettiğimiz şey, isviçre almancasıysa ,nasıl da doğru bir laf etmişsin sevgili richard porson...

Monday, February 6, 2012

neymiş bu soğuklar



itiraf ediyorum bugün evden çıkmaya çekindim, dolayısıyla zerre fikrim yok raylar gerçekten buz tuttu mu ama şöyle birşey var kışın çok kar çok soğuk olduğunda ilk trenler hep geç kalıyordu rayların dolması-donmasından dolayı muhtemelen evet yine olmuştur..

bir yandan da resme ya da habertürke ne kadar inanırsınız bilmem ama bak ben dediydim demek isteği de bu yazının gizli amacı olabilir.. :)

merak ediyorum,biliyorsunuz da mı konuşuyorsunuz?

evetse, hangi dünyada yaşıyorsunuz??


off çok sinir oluyorum, şu ara tamam siyasi ve günlük yaşamda çoğunlukla güzel şeyler olmuyor türkiyede, bir de üstüne yok doktorların, insan sağlığını bilir geçinen kişilerin abuk sabuk açıklamaları da dellendiriyor beni. hayır röportaj olarak görsem, derim aa herhalde dzenleyen kişi sığdırabilmek için kesti biçti bu anlama çıktı, ama yok videolardan da izledim kendi ağızlarıyla diyorlar, ya da kendi köşelerinden açıklama yapıyorlar,bir kesme düzenleme yok gibi..

şu ara en sık rasladıklarımdan biri mesela:

"uht, pastorizasyon gibi işlemler sütü bozuyor, taze günlük süt için."

oldu, sonra kırılalım hep beraber bruselladan. hayır zaten oldukça yaygın köylerde kasabalarda ama yok nasıl bir pembe dünyada yaşıyorsunuz da böylesi şeyler önerebiliyorsunuz algılayamıyorum. ama sırf siz değil, çoğu şehirdeki doktorlar da zaten böyle bir durumla sık karşılaşmadıkları için kolay tanı koyamıyorlar, kendi tandıklarımdan biliyorum; eklem ağrısı sanıyorlar, ağır grip sanıyorlar, veriyorlar antibiyotiği, ve her yanlış antibiyotik tedavisi gibi bu da yanlış sonuçlara yönlendiriyor doktoru aklına sonradan "acaba bu?.." şeklinde gelse bile. ve ayrıca hastalıklar ve kayıt/bildirim sistemi türkiyede o kadar da başarılı değil hala. hangi hastalık bu sene kaç kişide görüldü hem bildirim sistemi hem de insanların doktora doğru düzgün gitmemeleri nedeniyle sorunlu..

en basitinden bir google layalım, ya da mesela istanbulda yaşayanlar için istanbul il sağlık müdürlüğü akla gelmez mi bakmak için?


Bruselloz

Korunma :

İnsanlarda brusellozun önlenmesi konakçı hayvanlarda hastalığın kontrolü ve eradikasyonuyla mümkündür. Süt ve süt ürünlerinin kaynatılarak ya da pastörize edilerek hazırlanması, mesleki olarak da teması önleyici koruyucu hijyenik tedbirlerin alınması gereklidir. Hayvanlarda bruselloza karşı aşı uygulaması mevcuttur. Ancak insanlarda ciddi allerjik reaksiyonlar nedeniyle henüz kullanılabilir bir aşı yoktur ama aşı çalışmaları devam etmektedir.


sırf brusella da değil çiğ sütteki risk, bu benim en azından olup biteni gözlemleyebildiğim bir konu olduğu için verdiğim bir örnek.



"süt iki yaşında sonra tüketilmemeli, insan vücudu laktoz sindirmeye uygun değil"

ya yürü git...

tamam yürü git çok kaba oldu, ben de şaştım, ama çocukların eline koz vermeyin içmemek için bir ton bahane sıralıyorlar halihazırda.

ayrıca süt tüketimimiz dünyaya kıyasla kayda değer rakamlara ulaşamamış (gelişmiş ülkeler kişi başına yılda 100litrelerden bahsedebilirken tr de 20-30 lt), kalsiyum tabletleri lüpletmek alışkanlık olmuş belli bir yaşa gelindikten sonra, iki yaşından sonra keselim de eve otomatik siparişi mi gelsin... tamam, laktoz, tüketime ara verince sindirim sistemi tarafından unutulan bir bileşik (süt şekeri), ama o aradan sonra düzenli olarak süt içersen yine sindirebilir hale geliyorsun. (bu "genel" için böyle,aşırı laktoz intoleransına sahip olanlar zaten özel diyet alıyorlar ama mesela soya sütünü ya da özel sütlerini kesmiyorlar)  bu yüzden, daha doğrusu avrupa milletleri yerleşik hayata ve ineği evcilleştirmeye erken başlayıp düzenli süt tüketimine asya halklarına kıyasla daha erken bir dönemde başlayıp,bu tüketimin sürekliliğini korudukları için laktoz intoleransına daha az raslanmakta deniyor. ıkına sıkına düzenli içersek evrime katkımız olur fena mı diye abartasım var :)


ayrıca şimdi aklıma geldi, o paketlenmiş sütlerde katkı maddesi yok ki.. 50 yıl önce insanlar arabasıyla saatte 180 km hız yapabiliyorlar mıydı? ama şimdi yapıyorlar, teknoloji çok çok çok gelişti her konuda. gıda için de benzeri söz konusu, teknoloji öyle gelişti ki mesela ambalajlama materyallerindeki teknolojik gelişim sayesinde bir iki haftalık et bir kaç ay saklanabiliyor, amiyane tabirle mikroptan arındırılmış ortamdaki üretim sistemleri sayesinde de bir çok ürünü katkı maddesi kullanmadan kendi(paketlenmemiş) raf ömrüne oranla çooook uzun süreler saklama imkanı var artık.

uht süt de.. hayır, içine birşey katmıyorlar. bir kaç saniyeliğine yüksek sıcaklığa getirip (amaç içindeki mikrop, bakteri vs yi öldürmek) temiz ortamda paketlemek. ışık da geçirmediği için paketler raf ömrü evet o kadar uzun olabiliyor. ve evet, bu aşamada içindeki vitaminler kaybediliyor, ama burada sütü hangi amaçla içtiğimiz sorusu sorulmalı. mandalinayı limonu c vitamini için tüketiyoruz kabul ama sütün esas tüketim amaci o vitaminler değil. onlar ekstrası. ha dersen peki ya o lezzet o koku, ona bişey diyemem, bu da yitirilenler arasında, evde çayı hazırla soğuyunca onun bile kokusu değişiyor; demek istediğim, yüksek sıcaklıkla tat ve koku evet azalıyor bu tür ürünlerde, ama malesef ki türkiyedeki gıda pazarı gayet riskli, kontroller denetimler avrupa birliğine gireceğiz coşkusuyla bir dönem artırılmış olsa bile hala yeterli değil, hiç değil...



insanlara yanlış anlaşılmaya neden olacak açıklamalar yapmak yerine kim neyi nasıl hangi şartlarda üretiyor, bu karşı çıktığınız işlemlerin artısı eksisi, aslında ne gibi etkileri var, biz x veya y gıdasını ne amaçla tüketiyoruz, sen evinde kullanırken-pişirirken zaten ne kadar vitamin mineral bırakıyorsun ki onun içinde buna falan bir baksanız... ve beni endişelendiren kısmı, siz üç katı fiyat verip organik doğal x ürününü belki de tanıdığın üreticiden alabilecek durumdayken malesef halkın genelinin böyle bir lüksü yok tanıdıktan almalarına rağmen ürünlerini.. hijyen, denetim, bilgilendirme, bilgilendirme derken o amaçlanan grubun seviyesine göre bilgilendirme... offf çok eksik var, keşke tek derdimiz gdolu yem, uht süt olaydı...




-blog içindekileri kusma yeridir?-  : )

Sunday, February 5, 2012

sevgili kış;

tamam iyisin hoşsun ama bu kadar da kendini göstermesen? hayır, seni sevmiyor değilim ama daha çok kar daha çok soğuk isteyen zaten gidip dağa seni buluyor. gitmiyoruz diye bizi ziyarete gelmen arada çok hoş, ama hani çeşmelerin nehirlerin gayeleri akmak, bu kadar sık boğaz etmesen onları?




bu çeşme daha pazartesi salı gürül gürül akıyordu. donuyorum, donuyoruz... eksi bir,eksi iki derece "soğuk" değilmiş meğerse. ilk sene şurada aynı çeşmenin resmini koyup zürih soğuk diye şikayet etmişim , meğersem hiç de soğuk değilmiş o zamanlar şimdi anlıyorum.







oldukça güneşliydi bugün ama ona rağmen hiç faydası olmadı. içerisi de bugün ısınmıyor mesela,çok acayip. yarın akşam eksi 21 olacak diye okudum gerildim bildiğin

Saturday, February 4, 2012

kahve

yok, daha çok yazılmalı insanların böyle gözüne gözüne sokulmalı bazı bilgiler. insanoğlu malum tembelliğe şiddetli bir eğilim gösteriyor, araştırmak falan yalan bi çoğumuz için.

şöyle baştan başlarsam, ben buraya gelmeden önce kahve kültürümde yer alan tek şey uzak durulası french press, eh işte cappuccino, kurtarıcı ama yavan nescafe, sıcak günlerin dostu frappe ve câanım türk kahvesi idi. yazınca farkettim de gene varmış üç beş şey, fakat meğersem aslında neler neler var imiş evde makinasına bi ton para vermeden yapılacak.

yok, bu aletleri tanıtmayacağım, özür dilerim iş yetiştirmem lazım. her iş başlangıcından önceki rutinlerden biri olarak kahvemi almışken aklıma geldi


şu ocak üstü kahve makinaları, makinayla bir alakası yok da türkçesi de yok bildiğim kadarıyla... neyse, bunları sabunla eni konu yıkamayın e mi? öteki evdeyken, 7 kişi olduğumuzdan mütevellit, günde bi kaç defa kullanılıyordu bu alet, dolayısıyla aman bekledi mi kirlendi mi tozlandı mı içindeki küf mü oldu falan gibi bi endişemiz de yoktu, çalkala ve doldur şeklinde bir beraberliğimiz vardı kendisiyle. lakin şimdi bu evde bu zımbırtıdan yoktu, duramam dedim gittim aldım. ama diğerleri kahve içmiyor. ben de ilk taşındığımda restoranın birinde çalışıyordum gün içinde kafi derecede kahve-kafein tüketiyordum zaten, alet pek bi boynu bükük kalmıştı. arada kullandığım zamanlardaysa kullanmadan bi yıkıyordum, ve hep aldığım yere sövdüm sövdüm durdum böğğğğ ne biçim tadın var/ ne beceriksizsin sen öyle/ o kadar duruladım hala bu ne sabun tadı öeh mara falan şeklinde...

ben malımışım.

özetle, sabunlamayın a kuzum bu ocak üstü italyan kahve makinasını, espresso zımbırtısını, bialetti espresso maker ı ,bialetti moka yı , italyan espresso maker ıvs vs ne diyorsanız işte siz bu alete, bu mantıkla biraz farklı özellikte kahve  yapan çeşitleri var. gerçekten sabun tadı geliyor ağza. bir de ilk yaptığınız kahve içilmez, ki zaten hemen hemen her paketin üstünde yazıyor bu, benim ekleyebileceğim ise alete az zaman tanıyın ikinci üçüncü kahvelerin de tadı kötü olabilir. 

bu durulama mevsuzunda, mesela kahveyi koyduğunuz yer yağlı gibi oluyor ya, aromayı iyileştirici deniyor. sürekli kahve markası değiştirdiğim için katılıp katılmamam gerektiğini bilemiyorum. sanki? belki? diyorlarsa bir bildikleri vardır?

kahve demişken... bu isviçreye dair sevdiğim bir şey de, marketler kahve öğütme makinaları var. yanında bir de kavurmak için bişey beklemek ise benim için fazla lüks olabilirdi muhtemelen

başlarken daha çok yazılmalı, insanların gözüne gözüne sokulmalı demiştim ya. ekşisözlükte kahvedelisi nickli kişi bu işi pek şahane yapıyor, eğer kahveyi seviyorsanız takip edin derim ya da en azından türk kahvesi diye içtiğimiz aslında nedir bilmek için... teknoloji yoksunu insanım galiba beceremedim tüm entrylerini gösteren linki kopyalamayı, yaparsınız ama güvenim tam size 



bi de bu italyan usulü cezvede nasıl hazırlanır ki kahve diyenler için de şöyle google önersin:





bu arada, 4 aylık -bence gayet zorlu!- evrak değiş tokuşlarından sonra oturma iznime kavuştum bugün ve karmaşık duygular içindeyim. bu kadar zor mu olmalı? alttarafı o kıymetli okullarından biri tarafından kabul edilmiş bir öğrenciyim, burnum yeterince sürtüyor zaten o ve bu nedenlerle..hayır ben kendi ülkemde ya sev ya terket stratejisini bu kadar şiddetli hissetmedim ki gideceğim burdan diye imzalı kağıdım da var sende. off doluyum, dedim ya karmaşık duygular; kızgınlığın yanında yoğun bir özgürlük hissi de var lakin, artık evrupanın göbeğinde baştan uca 4 saatlik ülke içinde mapus değilim, vay anasını


üyh... allahtan kısa kesecektim

türkçesi bozuk da olsa havanın soğuk olduğunu değiştirmiyor bu..

yanlız isviçrelileri anlamıyorum. gülüm siz zaten her hafta sonu dağda yüzünüze yüzünüze rüzgarı yemeyi seviyorsunuz, bu ne şikayet şimdi soğuk diye? enteresan...


Thursday, February 2, 2012

People Always Talk About the Weather



yine havalardan şikayet etmek olacak ama...

"o kadar soğuk o kadar soğuk ki midem bulandı"

bu cümleyi dedirtti bugün bana hava, daha doğsuru üşümekten kasıldım mı ne oldu ama demek istediğim çok soğuk ya. eksi on ne!?
tamam isviçe alp memleketi de zürih böyle değildi, gerçi muhtemelen işehir böyle değildir, ben biraz gölün eteklerindeydim böylesi donarken.

ama facebooktan gördüğüm kadarıyla şehir de çok farklı değilmiş, gürül gürül akan koca çeşme bi gecede donmuş yine arkadaşın çektiği resime göre