Wednesday, September 28, 2011

thoughts


çok tanıdık bie metin, hangi kitabıydı hangi kitabıydı diye düşünüyorum bulamıyorum, çok düşünmüyorum zira kaptırıp gidiyorum başka başka olaylara sonra... 
aklımdan geçenler olsun bunun da konusu..

Tuesday, September 27, 2011

bu samimiyet bünyeye zarar

olmuyor olmuyor.... teyze/amca /hocam/ abi/abla/dayı vs vs kültüründen çıkma bi insan gidip de 60 yaşındaki prof a adıyla seslenemiyor. ulen amerikalılar, samimiyet ve gereksiz kibarlıktanöldümcülük şahane de adapte olamıyorum, yetmiş yaşındaki kadına hey joy naber la diyemiyorum, soyadıyla resmiyet katmayalım tamam ama içim bükülüyor a joy, annaneme bile adıyla seslenmiyorum ben sen de aynı yaştasın kankammışcasına davranamamı beklemezsin di mi, biliyorsun bizim kültürü

bir de bunun daha streslisini okulda yaşıyorum. almancada da türkçedeki gibi sen-siz ayrımı var, hocaların yarısı sen/du hitabını tercih ederken kimisi de s,z/Sie de takılı kalıyor. ben de unutup bir gün sen diğer gün siz, üç dakka sonra tekrar sen sonraki cümlede de siz diye seslenebiliyorum... halbusi bi standart tuttursak, unutuyorum işte ben kime du kime Sie diye seslenmem gerektiğini. kendisine sen diye hitab edilecek insanlar listesi mi tutucam ya , çok yorucu.

başedemiyorum isviçre senle sempatik olmaya çalışsan bile

Thursday, September 22, 2011

brings back the memories


ben de bir zamanlar böylesine emin olabiliyordum gelen arabanın babamın olduğuna. kimi zaman sadece motorun sesinden, kimi zaman park ediş şeklinden, bazen de çalan müzikten ki belirgin ya da tipik birşey dinlemez babam.
bu böyleydi, bir kaç yıl öncesine kadar... artık zerre fikrim yok
usagi drop u izlerken aklıma geldi işte yine bu sekmez şaşmaz tahminlerim.

dedikleri kadar var, çok şeker çok yalın ve başarılı anlatılmış bir anime bu usagi drop



yanlız benim yaptığım gibi mangasına dönmeyin, hatta mal gibi gidip son bölümünü hiç hiç okumayın. animesini izleyin güzel güzel bir son verin o masala. 

sinirliyim kendime, ne vardı gidip hele de son bölümü okuyacak...

ah o plan programlılık

kırk yılın başı red hot chili peppers ve ben aynı şehirde olacağız lakin aralık ortasında stadta olacak konserin biletleri henüz eylül ayından tükenmiş. archiveda da aynı olup duruyor, sinir oluyorum
kuzum nasıl bu kadar planlısınız, hadi bu 3 ay öncesi bir de marttan aralıktaki etkinliğin biletlerini satışa çıkarmaları var ki hiiiiiç mi hiç anlayamıyorum. yok ki literatürlerinde kim öle kim kala diye bi laf

Wednesday, September 21, 2011

sometimes...

sometimes, i just want my mom
sometimes i just want that spiders do not exist
sometime i just want that my life goes as i plan
sometimes i really want to move out, at another time i just want to kick my flatmates out
and sometimes i just simply feel like writing in english though it doesnt bring anything




and and...
the difficulty of the question "should i stay or should i go now", or in more details "should i stay or should i go further away?"



once you are out, there is no border anyway.
or?



.
ööeeeh be zürih belediyesi yeryolişleri müdürlüğü.... bıktım sizin haftaiçi gecenin onikisinden sonra kapımın önünü değil kazma delme oyma vs en gürültülü işleri yaptırma merakınızdan. ne bitmez üç metreymiş yaz bitti şu üç metrelik kazı bitmedi.

a kuzum zürih idari işleri, yeri geldiğinde akşam ondan sonra sifon çekmeyi yasaklıyorsunuz da ,hatta gece ondan sonra ses limitini aşarsam polisiniz kapımda bitebiliyor da gece on ikiden sonra kazma delme sevdanızı nasıl açıklıyorsunuz? ey ota boka polisi arayan zürih halkı, isyan etsenize lan, ben bıktım bu oyma sesinden...


aradım taradım geceki yol çalışmalarına dair bir resim yok googleda, gece yolda insan yok zaten... nedir benle zorun, niye bi benim penceremin kapımın önünü neredeyse 4 aydır geceleri kazasın geliyor anlayamıyorum, anlamak istiyorum...
içim-kafam-beynim gerildi

Sunday, September 18, 2011

güz...

Güz, Ağustos ortasında da gelmeye karar verebilir – bir-iki Martı da, itiraz
edebilir, buna.
Oruç Aruoba


zürih için çok geçerli bir durum ...  gözüme çarpmışken diyim dedim... ayrıca penceremden yakaladığım bulutları seviyorum....

Friday, September 16, 2011

barfussbar




hayır bar füssli değil, karıştırmayalım ne yerinin ne de konseptinin bir alakası var bu barfuss bar ın.
yaşlandığımın kanıtı çekimimle şöyle

usta çekimlerle ise böyle gözüken bir yer:



yaz bitti de gidemeyeceğim diye üzüldüğüm yerlerin başında geliyor burası. ilk resim ve isimden de anlaşılacağı gibi ayakkabını falan çıkarıp yalın ayak takılıyor insanlar ortamda. ister ayaklarını suya havuza sal ister nehire sal ister tahtalara serin serin bas... ayaklara özgürlük diyeni severim :P fiyatları illaki ucuz değil,yazın kötü havada kapatılıyor, zırtı pırtı birisi özel etkinlik için kiralamış oluyor gibi sinir olduğum yanları da var, ama zürihe yazın gelinmişse uğranması gereken yerlerden biri bence. şahane manzara, şahana iç mekan, suda ayaklar :)

nereden bahsettiğimi resimlerden çıkaramadıysanız şurdan sitesine alalım sizi




********
bu yazıyı bitirmemle şimşeklerin balkızların çakırdaması bir oldu... ve on dakika sonrasında çılgın rüzgar bulutların tıpasını uçurarak göğün boşalmasına sebep oldu, tam o arada arkadaş facebooktan şunu paylaştı bense pek beğendi...


nope.. 
i am not.
really...


?
.



.



itiraf ediyorum: zürihte geçirdiğim şu çılgın yağmurlu gecelerden sonra karanlıktan fırtınadan falan korkmayan ben ürperir oldum artık içimi titreten, gözümü alan şimşek çakmalarından

yaz bit.tii

"yaz bittiii... elimden sanki minik bir balık kayıp gitti.. yaz bitti. içimden sanki bir şeyler kopup gitti
kalır bir çiçekte, bir defter arasında, bir tırnak yarasında, bir dolmuş sırasında, kalır bir odada, bir yastık oyasında, bir mum ışığında, bir yer yatağında...."



tüm gün insan bu şekilde yaz bittiiiiiii... yaaaz hiç biteeer mi şeklinde söylenebilir mi. allahım ya eni konu şarkıyı da arandım o zaman farkettim ki aşk hiç biter mi diyormuş. oysa ki ben yaza veda modumdayım ve üstte yazdıklarım  benim için yazla özdeş şeyler. kitap arasından çıkan çiçek, domatesin meyve vermeyen çiçeği, defter arasındaki kumlar, kardeşe sarılma girişimlerine karşı alınan tırnak çizikleri, taksim dolmuşu, annane yastığı, yer yatağı... hayatıma birinş sokmam gerektiğine mi bi işaret acep bu :P


neyse... sonbahar geldi buralara, akşamları artık ceketle şalla bile üşünüyor

.

Wednesday, September 14, 2011

kalbim egede kaldı


sırf istanbulda bir yakadan diğerine koşturmak, öğlen şileye yüzmeye gitmek akşamına taksimde arkadaşlarla buluşmak veya sabah üsküdarda eski ev arkadaşlarıyla kahvaltı yapıp onları biraz etrafı gezdirdikten sonra anadolu yakasında sahilde bisikletle turlayıp apar topar bir duşun akabinde soluğu galata köprüsünde almak değil, bir şehirden diğerine koşturma otobüs yakalama,akşamları rakı balık et salata şeklinde geçen bir tatilden sonra isviçre ne kadar sıkıcı geliyor insana yaarebbim, aman efendim... anında özledim canım efendim

burdan devam ediniz siz


.