Monday, February 6, 2012

merak ediyorum,biliyorsunuz da mı konuşuyorsunuz?

evetse, hangi dünyada yaşıyorsunuz??


off çok sinir oluyorum, şu ara tamam siyasi ve günlük yaşamda çoğunlukla güzel şeyler olmuyor türkiyede, bir de üstüne yok doktorların, insan sağlığını bilir geçinen kişilerin abuk sabuk açıklamaları da dellendiriyor beni. hayır röportaj olarak görsem, derim aa herhalde dzenleyen kişi sığdırabilmek için kesti biçti bu anlama çıktı, ama yok videolardan da izledim kendi ağızlarıyla diyorlar, ya da kendi köşelerinden açıklama yapıyorlar,bir kesme düzenleme yok gibi..

şu ara en sık rasladıklarımdan biri mesela:

"uht, pastorizasyon gibi işlemler sütü bozuyor, taze günlük süt için."

oldu, sonra kırılalım hep beraber bruselladan. hayır zaten oldukça yaygın köylerde kasabalarda ama yok nasıl bir pembe dünyada yaşıyorsunuz da böylesi şeyler önerebiliyorsunuz algılayamıyorum. ama sırf siz değil, çoğu şehirdeki doktorlar da zaten böyle bir durumla sık karşılaşmadıkları için kolay tanı koyamıyorlar, kendi tandıklarımdan biliyorum; eklem ağrısı sanıyorlar, ağır grip sanıyorlar, veriyorlar antibiyotiği, ve her yanlış antibiyotik tedavisi gibi bu da yanlış sonuçlara yönlendiriyor doktoru aklına sonradan "acaba bu?.." şeklinde gelse bile. ve ayrıca hastalıklar ve kayıt/bildirim sistemi türkiyede o kadar da başarılı değil hala. hangi hastalık bu sene kaç kişide görüldü hem bildirim sistemi hem de insanların doktora doğru düzgün gitmemeleri nedeniyle sorunlu..

en basitinden bir google layalım, ya da mesela istanbulda yaşayanlar için istanbul il sağlık müdürlüğü akla gelmez mi bakmak için?


Bruselloz

Korunma :

İnsanlarda brusellozun önlenmesi konakçı hayvanlarda hastalığın kontrolü ve eradikasyonuyla mümkündür. Süt ve süt ürünlerinin kaynatılarak ya da pastörize edilerek hazırlanması, mesleki olarak da teması önleyici koruyucu hijyenik tedbirlerin alınması gereklidir. Hayvanlarda bruselloza karşı aşı uygulaması mevcuttur. Ancak insanlarda ciddi allerjik reaksiyonlar nedeniyle henüz kullanılabilir bir aşı yoktur ama aşı çalışmaları devam etmektedir.


sırf brusella da değil çiğ sütteki risk, bu benim en azından olup biteni gözlemleyebildiğim bir konu olduğu için verdiğim bir örnek.



"süt iki yaşında sonra tüketilmemeli, insan vücudu laktoz sindirmeye uygun değil"

ya yürü git...

tamam yürü git çok kaba oldu, ben de şaştım, ama çocukların eline koz vermeyin içmemek için bir ton bahane sıralıyorlar halihazırda.

ayrıca süt tüketimimiz dünyaya kıyasla kayda değer rakamlara ulaşamamış (gelişmiş ülkeler kişi başına yılda 100litrelerden bahsedebilirken tr de 20-30 lt), kalsiyum tabletleri lüpletmek alışkanlık olmuş belli bir yaşa gelindikten sonra, iki yaşından sonra keselim de eve otomatik siparişi mi gelsin... tamam, laktoz, tüketime ara verince sindirim sistemi tarafından unutulan bir bileşik (süt şekeri), ama o aradan sonra düzenli olarak süt içersen yine sindirebilir hale geliyorsun. (bu "genel" için böyle,aşırı laktoz intoleransına sahip olanlar zaten özel diyet alıyorlar ama mesela soya sütünü ya da özel sütlerini kesmiyorlar)  bu yüzden, daha doğrusu avrupa milletleri yerleşik hayata ve ineği evcilleştirmeye erken başlayıp düzenli süt tüketimine asya halklarına kıyasla daha erken bir dönemde başlayıp,bu tüketimin sürekliliğini korudukları için laktoz intoleransına daha az raslanmakta deniyor. ıkına sıkına düzenli içersek evrime katkımız olur fena mı diye abartasım var :)


ayrıca şimdi aklıma geldi, o paketlenmiş sütlerde katkı maddesi yok ki.. 50 yıl önce insanlar arabasıyla saatte 180 km hız yapabiliyorlar mıydı? ama şimdi yapıyorlar, teknoloji çok çok çok gelişti her konuda. gıda için de benzeri söz konusu, teknoloji öyle gelişti ki mesela ambalajlama materyallerindeki teknolojik gelişim sayesinde bir iki haftalık et bir kaç ay saklanabiliyor, amiyane tabirle mikroptan arındırılmış ortamdaki üretim sistemleri sayesinde de bir çok ürünü katkı maddesi kullanmadan kendi(paketlenmemiş) raf ömrüne oranla çooook uzun süreler saklama imkanı var artık.

uht süt de.. hayır, içine birşey katmıyorlar. bir kaç saniyeliğine yüksek sıcaklığa getirip (amaç içindeki mikrop, bakteri vs yi öldürmek) temiz ortamda paketlemek. ışık da geçirmediği için paketler raf ömrü evet o kadar uzun olabiliyor. ve evet, bu aşamada içindeki vitaminler kaybediliyor, ama burada sütü hangi amaçla içtiğimiz sorusu sorulmalı. mandalinayı limonu c vitamini için tüketiyoruz kabul ama sütün esas tüketim amaci o vitaminler değil. onlar ekstrası. ha dersen peki ya o lezzet o koku, ona bişey diyemem, bu da yitirilenler arasında, evde çayı hazırla soğuyunca onun bile kokusu değişiyor; demek istediğim, yüksek sıcaklıkla tat ve koku evet azalıyor bu tür ürünlerde, ama malesef ki türkiyedeki gıda pazarı gayet riskli, kontroller denetimler avrupa birliğine gireceğiz coşkusuyla bir dönem artırılmış olsa bile hala yeterli değil, hiç değil...



insanlara yanlış anlaşılmaya neden olacak açıklamalar yapmak yerine kim neyi nasıl hangi şartlarda üretiyor, bu karşı çıktığınız işlemlerin artısı eksisi, aslında ne gibi etkileri var, biz x veya y gıdasını ne amaçla tüketiyoruz, sen evinde kullanırken-pişirirken zaten ne kadar vitamin mineral bırakıyorsun ki onun içinde buna falan bir baksanız... ve beni endişelendiren kısmı, siz üç katı fiyat verip organik doğal x ürününü belki de tanıdığın üreticiden alabilecek durumdayken malesef halkın genelinin böyle bir lüksü yok tanıdıktan almalarına rağmen ürünlerini.. hijyen, denetim, bilgilendirme, bilgilendirme derken o amaçlanan grubun seviyesine göre bilgilendirme... offf çok eksik var, keşke tek derdimiz gdolu yem, uht süt olaydı...




-blog içindekileri kusma yeridir?-  : )

No comments: